Şu dakikaya kadar izlediğiniz
tüm dram ve romantizm filmlerini bir kenara koyun. Onların yeri ayrı, Breaking
the Waves’in yeri apayrı.
Tutucu bir kasabada, Bess,
kendisinin bile tahmin etmediği kadar hızlı bir şekilde evlenir ve mutlu olur.
Seksin, anlatıldığı gibi kötü ve korkutucu bir şey olmadığını hatta dünyadaki
en güzel duyguları yaşamak için bir araç olduğunu anlayan Bess, tanrıya olmadığından
daha çok dua etmeye başlar. Mutluluğunun hiç bitmemesi için daha çok ve daha
çok dua.
Ancak Bess’in korktuğu şeyler
yavaş yavaş başına gelir. Petrol işçisi olarak çalışan eşi, ağır bir kaza
sonucu felç geçirir ve tüm cinsel hayatı yok olur. Bundan sonra başkalarıysa
sevişip, sevişme anlarını ve ne hissettiklerini ona anlatmasını isteyen eşi
karşısında Bess, korkar, karanlığa düşer ve eşinin dediklerini yapmaya başlar.
Tanrısallık, özlem, acı,
sevinçler ve aşk.
Yönetmenin "Golden Heart
üçlemesi"nin ilk parçasıdır. Diğer ikisi The Idiots ve Dancer in the Dark.
Lars von Trier yaparsa olur!
40 ödüllü, 159 dakikalık bir
şaheser.
Konusu bi' değişik -olumlu anlamda-. "40 ödül mü? yuh!" Diyesim geldi ama en iyisi susup bunu da izlenecekler listeme ekleyeyim.
YanıtlaSilçok şaşırtıcı bir film, güzel olduğunu söylemek zaten gereksiz, özellikle sonlarına doğru gelişen olay ve "umut" kavramının gösterdiği sonuçlar, filme olan bağlılığı arttırıyor. aldığı ödüller de filmin başarısını gösteriyor zaten.
YanıtlaSilyönetmeni de lars von trier olunca, izlemezsek ayıp ederiz :D