sinekler evi


Birkaç insan, birkaç eşya, birkaç kurtçuk…
Karıncalar var bozulmuş yiyeceklerin arasında gezinen ve odadan odaya koşuşturanlar. Bira şişesinin soğukluğunda kasılan göbek delikleri var, her değişte sarsılan karın kasları ve parmak uçları.
Çıplaklığında hayatın, çöp kutularına sıkışmış köpek yavruları var, her bağırışta çığlıklar atan uzun topukların üzerinde salınan ve bir bardak dolusu kırmızılık var.
İnlemelere karışan nefes alışlarının arasında burun çekişler her dakika, tozların arasında beyne enjekte edilen bir gençlik ateşi, arzular ve deri ceketler, kokusuyla.
İçilen tütünün dumanı dolduran odayı ve eşyalar ve insanlar ve açlık hissi.
Terin yavaş yavaş dinlenmesi şah damarı üzerinde, kayboluşlar her dakika, duştan gelen gülüşlerin arkasına saklanmış ağız kapamalar, utanç hissi, susturmalar.
Bir yatak, oldum olası, karanlığı delip geçen bir lamba tavanda, şahitliği savunan, her saniyede yalnızlık kokan bir sevişme tufanı denizlerde, odanın içinde boğulmalar, odanın içinde can çekişmeler.
Geri sarılan makaraların gizliliğinde durduruşlar, âdem elmasının yukarı ve aşağı hareketi, garip bir ses, nefes alış, hislerin doruğa ulaşması.
Pencerenin ardında yok olan bir dünya, karanlığa gömülen bir şehir dışarıda, sessizlik, sakinlik, yollara tutunan birkaç insan ve köpekler. Kulaklarını dikmişler, dinliyorlar. Vızıltılar geliyor bir yerlerden.
Kifayetsiz kalan sözcükler her satırda, yatıp uzanmalar ve dinlenmeler.
Bedenin yorgunluğundan göz kapaklarının çığlıkları, isyanlar her caddede, eylemler kaburgalardan, kan, akıp giderken damarlarda, kana karışan sıvılar ve gözbebekleri, büyümeler, küçülmeler.
Erekte olan bir beyin, bacaklar, dakikalara susamalar ve boşalmalar.
Rahatsız edici yay sesleri arasında yelkovanların küsmüşlüğü var. Kuduran vücutların aralıklarına girmeye çalışan organların serliğinden bizim yakarışlarımız. Demek istenileni yanlış anlamak, sakız olan akıntılar, sıvılar ve yapışkanlık.
Ellerin gezinmesi yasaklarda, odaların içinde insanlar ve eşyalar. Bir yatak, bir lamba ve dışarıda dirilen bir şehir…
Kulaklarını dikmiş köpekler sokaklarda.
Duvarlar arasında kayboluşlar, vücuda girenler ve çıkanlar, çıplaklık her bedende, avuçlamalar ve parmak uçları, yüksek bir ses, inlemeler arasında salınışlar, acı, zevk, yok oluşlar. Bir yerlerden gelen vızıltılar, gidişler belki, anlaşılamayan olgular, çirkinlikler.
Adını koyamadığımız nesneler bütünlüğünde sıfatsız kalan yakarışlar. Kimi yarın, kimi bugün, hep geri dönüş, hep yok oluş.
Vızıltılar her yerde, sende, bende, içimizin feryadı dışa vuran, kaburgaların hapsinde bir kalp, duracak, elbet bir gün o da yok olacak.
Birkaç kurtçuk, birkaç eşya, birkaç insan.


paylaş:

0 YORUM:

Yorum Gönder