soğuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
soğuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Hiç Kimse Olamamışken

Şimdi sana bunları Norveç'te balıkçıların evine döndüğü bir sahilden yazıyorum çocuk. Beraber uzun zaman geçirdik, nelerden vazgeçtik neleri hak ettik, kimi sevdik kimi kaybettik sen hepsini biliyorsun çocuk. Giderken mutlu olanlar vardır çocuk, geri dönmek uğruna hayatlarını sererler çamurlu yollara. Fakat ne geri dönebilirler nede ileri gidebilirler. Hiçbir sikim de yapamazlar yani anlayacağın.

Burada içebilirsin çocuk istemediğin kadar çok içebilirsin. Yıldızlar sonsuz boşlukta parıldayan bir çakmak alevi gibi gözlerini alır ve vücudunu yırtarcasına bir ayaz alıverir benliğini. Sonsuz bir oyunun ortasında çıkmayı bekler gibi hissedersin bazen. Fakat sonunu getiremediğin oyunları hatırla çocuk. Bu oyunun sonu yoktur aslında. Yalnız yenilmeyi beklersin, kimse gelip öldürmez de seni. Unuttuklarını hatırlarsın, karanlıkta bıraktığın beyaz bir el hatırlarsın, midende alev alan yarısı içilmiş çamurla bezenmiş ufak bir votka şişesini hatırlarsın sonra. Sonsuz bir karamsarlık sarmış senin içini çocuk. Ben değilim bu karanlıkta boğulan, emsalsiz ıstıraplara kendi elleriyle ulaşmış adam ben değilim. Hiç bir zaman da olmadım çocuk. Sensiz kendi umarsızlığından verilmiş kararların sorumlusu. Ben yaşamak isterken kendini zehirle dolduran, kaderini asılsız yargılara hapseden, ay ışığında köpürmüş denizin dalgasında kaybettiklerini hatırlayan sensin. Ben değilim çocuk, değilim!

Loş bir odada karanlıkta dans eden bir masa hatırlıyorum. Henüz sadece okumayı sevdiğin yazarların kitaplarını kurcalarken buluyorum seni. Neden buradasın, kimi bekliyorsun, sönük bir gece yarısı telaşı içerisindesin sanki. Olmak istediğin insana yaklaşırken kendine uzaklaşan bir maymun gibi dolanıyorsun etrafta, ipinden tutan birileri olmaksızın koşuşturmaktasın. Benliğin sana uzaklaşırken yalnızlığın yaklaşmakta ve geri dönmenin ilerlemekten daha zor olduğunu asla tahmin edemeyeceğin bir yolun başlangıcında öylece oturmaktasın çocuk. Geri dön çocuk, lütfen..

Dönemezsin bilirim, ne sevenin kaldı ne gidecek bir yerin. Neden bu kadar çok içiyorsun diyordu çok uzaklardan bir hatıra.Karanlık sokakta bir torbacının hatırası canlanıyor beynimde, sanki ben değilde o uyuşuyormuş gibi çocuk. Sanki durup dururken bir anda beyinlerimiz yer değiştirmiş gibi.. Sanrım gerçekliği çoktan kaybettim ben.  Hayalimde ki ben acaba aslında gerçek ben olabilir miydi? Sanki gerçek ve hayal bir olmuş, durmaksızın beynime tecavüz ediyor. Hayaller gerçeklerden daha çok acı verebilir miydi çocuk? Hani acı olan gerçekti.. Ha siktirin oradan. Esas acı verici olan kendi ellerimizle kaybettiklerimizdir. Bir insana kendinden daha fazla kim acı çektirebilir, söyle bana? Kim seni kendinden daha çok tutsak edebilir, kim zihnine ve düşüncelerine senden daha çok gem vurabilir? Ve kim seni hayat denen bilinmezin içinde bu denli yalnızlığa mahkum edebilir? Kendinden başka..kim?

O değil de, çok uykum geldi çocuk saat kaç? Sanki aylardır güneş görmemiş gibiyim, sanki aylardır akşamdan kalmayım da güneş doğsa uyusam rahatlayacağım. Acaba herkes gibi Güneş'te bizden bıkmış olabilir mi? Zaten yine sırf tohum vermiş, meret patır patır patlıyor ağzımızda yüzümüzde.. Bir daha görürsem kendi torbasında boğacağım o iti.. Neyse dolapta birer bira daha kalmış olmalı. Onunda beraber içeriz diye ayırmıştım çocuk anlarsın ya..Anlaşıldı bu saatten gayri kimse gelmeyecek. Sonuncuları gerçek olan hayallerimiz yerine hayallerimizde kaybolan gerçekliğimize içelim, gelmişine geçmişine de bir güzel sövelim. Yıldızların bu denli telaşsız oluşlarına bakacak olursak, sabahın olmasını biz daha çok bekleriz. Bütün unuttuklarımızı tek tek hatırlamaya başlarsak bizi kim hatırlayacak? Terk edenler de terk edilenler kadar hatırlanmayı hak etmiyor mu çocuk? İşte hep bu tohumlar, hep bunlar öttürüyor beni yuvasından düşmüş bir kuş gibi.

Ömrümüz sona yaklaşırken anlıyorum ki aslında bütün acılar daha yeni başlıyormuş. Esas acı veren ise anılarında bile yalnız olmakmış. Her gün soruyorum kendime neden bu ızdırabı artık bitirmiyorsun  diye.. Bıkmadın mı kendine ve tanıdığın herkese yalan söylemekten, bıkmadın mı her gün yalandan hayatını yalan hayallerle süslemekten. Çek tetiği bitsin gitsin ne var ne yoksa diye kaç kere gaza getirdim kendimi. Kaç kere votka şişesinde kendimi boğmak istedim, ama hiç bir şey o kadar kolay ve acısız bitmiyor çocuk. Herkesin kendi payına düşeni yaşadığı bu düzen de, biz yabancı olduğumuz bir gerçeklikte tanıdık çaresizliklere hapsolmuşuz. Yaşayamıyorken, ölüme yasaklanmışız.. Gözlerimde 25 yaşım ve onun  upuzun siyah saçları dans ederken bir bir buz dağı büyük bir gürültüyle batıyor.. Küresel ısınma diye geçiriyorum içimden..














paylaş:

Gözlerim Doluyor Bazen Soğuktan Olsa Gerek

   2 sene önceydi sanırım. Eskişehirde çarşıda tramvaydan indim arkadaşlarımı bekliyordum. Hava kaban giymeyi gerektirecek kadar soğuktu. Karşıda bir giyim mağzasının önünde bir çocuk gördüm. Üstünde yeşil eski yırtık bi hırka vardı. En fazla 10 yaşındaydı. Çoraplarını pijamasının içine soktuğu pantolonun altındaki kabarıklıktan belliydi. Önünde eski bir baskül vardı. İnsanlara " tartıyım mı abi? " diyordu. Soğuktan ya da utançtan olsa gerek sesi çıkmıyordu doğru düzgün. 
   Gidip sıcak bi çorba alayım çocuğa dedim. Bardakta çorba satan bi yer yoktu, restorana girip çorba paket ettirecek kadar da vaktim yoktu. Yetişecek işlerim vardı çünkü dünyayı kurtaracaktım(!)
   Dükkanın birine girdim neyi sevdiğini bilmiyordum ama her çocuk çikolata sever diyip bir tane ülker çikolatalı gofret aldım, çocuğun yanına gittim. Bir şey demeden uzattım gofreti. O da bir şey demeden aldı. Arkadaşlarımı beklediğim yere döndüm. Çocuk çikolatayı cebine sıkıştırıyordu. Yemedi.
Kardeşine mi götürecekti yoksa birileri izliyordur diye mi düşündü bilmiyorum. Sonra çikolatayla eve gittiğinde ne diyeceklerini düşündüm.
" Nerden aldın lan bunu? Parayı bunlara mı harcıyorsun lan sen? "
" Yok vallahi baba abinin biri aldı yemin ederim "
" Yalan söyleme lan abi niye çikolata alsın sana manyak mı bu adam? "
ağlıyordu çocuk.
   İyilik yapayım derken kötülük mü yapmıştım çocuğa? Katıksız bir mal mıydım yoksa? Gözlerim yaşardı, soğuktanmış gibi davrandım.
   Arkadaşlarım geldi sonra. Çocuğa bakmadım tekrar. Yine gözlerim yaşarır diye. O da bana bakmıyordu eminim. Yürüdük.

   Ne kadar zaman önceydi hatırlamıyorum. Yıldız durağının ordaki bi esnaf lokantasına gittik arkadaşımla. Yemeğimizi yerken bir tane yaşlı dede girdi. En az 65 yaşında vardı. Ellerinde tesbih vardı. Tesbih satıyordu herhalde. Neyse oturdu, az çorba, az pilav söyledi. Yemeğini yedi hızlıca, kasaya gitti, parayı ödeyecekti. Kasadaki adam almadı parasını. Gençler ödedi yemeğini bey amca dedi. Adam " allah razı olsun onlardan, sağol evladım hayırlı işler " diyerek dükkandan mutlu mesut ayrıldı. 
   Ama yemeğinin parasını ödeyen kimse yoktu. Dükkan sahibi, adam karşısında mahçup olmasın diye böyle bir şey uydurmuştu. Ağlayacaktım utanmasam, utandım. 
paylaş: