take shelter (2011)


Yönetmen: Jeff Nichols
Senaryo: Jeff Nichols
Oyuncular: Michael Shannon, Jessica Chastain, Shea Whigham
Tür: Dram | Gerilim
Yıl: 2011
Süre: 120 dakika
Ülke: ABD
Dil: İngilizce

Başarılı bir psikolojik gerilim filmi olan Take Shelter, Curtis adındaki inşaat işçisinin yaklaşan fırtınayla başlayan yağmurun altında beklemesiyle başlıyor. Gökten düşen çamurlu su damlalarının gelecekte yaşanabilecek kıyametin habercisi olduğunu düşünen Curtis’in bundan sonra yaşayacakları ise ardı arkası kesilmeyen kabuslar ve bu kabuslardan ötürü bünyesinde oluşan paranoyaklık ve ailesi ile arasındaki ilişkinin girerek bozulması.
Kermeslerde elişi satarak, perde dikerek eve katkı sağlayan karısı ve duyma engelli küçük kızı ile birlikte yaşayan Curtis aslında iyi bir baba ve aile ferdi. Gece gördüğü rüyalar ise tam anlamıyla yaklaşan korku kapanı ve bunun önlemini almak için uğraşıyor. Bizim görebildiğimiz ilk rüyada başlayan fırtına ve oluşan hortumları izlerken çılgına dönen Red isimli köpeklerinin ipi koparıp Curtis’in kolunu ısırmasıyla uyanıp tüm gün kolunda ağrı ile dolaşan Curtis, bir süre sonra evde yaşamasına izin verdiği köpeğini bahçedeki kulübesine kapatır ve kulübenin etrafını tel örgüyle çevreler.
Yaşadığı ve gördüklerini henüz ailesine anlatmayan Curtis en başta fazla abartıyor gibi görünse de bundan sonra yapacaklarının yanında köpeğin kulübesini tel örgüyle çevrelemek hiçbir şey gibi kalacaktır.

Bir yandan maddi zorluklar, diğer taraftan çocuklarının tedavisi için gereken çaba, üzerine gelen kabuslar Curtis’in yaşamını tümüyle alt üst ederken, uyku esnasında gelişen krizler oluşabilecek son noktaya gelinmesine neden oluyor. Psikolojik tedavi görmek zorunda kalan Curtis halen karısına durumu tam olarak açılamasa da gittiği danışman durumun özünde annesinin otuzlu yaşlarda şizofren vakasıyla karşı karşıya gelmesine bağlasa da o tam da bunu görmez ve kütüphaneden aldığı kitaplarla kendi durumunu araştırmaya koyulup iyiden iyiye paranoyaklaşmaya başlar. Rüyalarında gördüğü kasırganın giderek yaklaştığı fikrine kendisini kaptıran Curtis çalıştığı yerden vinç, dozer gibi aletleri alıp arkadaşının yardımıyla evinin bahçesine sığınak yapmaya karar verir. Sonrasında yaşananlar ise aileyi tümüyle mahveder. İşine gösteremediği ilgi ve izinsiz eşyaların kullanması gerekçesiyle işinden uzaklaştırılan Curtis, sağlık sigortasının iptaliyle kızının tedavi masraflarının kesilmesiyle içten içe çöker. Esas bundan sonra başlayan gerginlik ise izleyiciyi tümüyle ekran başında meraklı gözlerle izlemeye zorlar.
Yılının en iyi mahsullerinden biri olan film, ayrıca eleştirmenler tarafından da başarılı notlar almış ve katıldığı festivallerden ödüller de kazanmış.
Fragmanı buradan izleyebilirsiniz.
paylaş:

en iyi dostun kim dediler sarı kapaklı bidonum dedim


  Kurban bayramının 2. gününde evimiz fellik fellik dana ciğeri kokarken, akrabalar içeride yeni doğan Buğrasu’yu güldürmek için şekilden şekle girerken, hepimizin korktuğu Haydar amcamın bana ‘’dersler nasıl dersler? Derslerden haber ver sen derslerden’’ diye bana soru sorduğunda benim ‘’derslerde dersler mına goyim. Başka bir şey bilmez misiniz lan siz? Aşığım ben aşık. Allah çarpsın bir gün İnto The Wild’e gidecem göreceksiniz o zaman eşşeğinkini’’ diye içimden geçirip ‘’iyi amcacığım iyi. Sağlığın sıhhatin yerindedir umarım’’ diye cevap verdiğimde bu evden kurtulmak istemiştim.
   Amcam tam 2. sorusuna geçecekken içeriden bir çığlık koptu! ‘’2 kilo turşu al gel Emrehhh!’’ Hemen mutfağa koşup anneme sarıldım. Sayesinde evden kısa bir sürede olsa ayrılacak, kafamı dinleyecektim. Ayakkabılarımı giymiş, tam dışarı çıkacakken minik bir çocuk tip tip bana bakmaya başlamıştı. Ben ‘’ne var lan?’’ mahiyetinde kaş göz hareketi yaparken çocuk pantolonunu indirip üzerime işemeye başladı. ‘’Eneni eneni eneni’’ diye zıp zıp zıplarken de çocuk çişini bitirmişti. Hemen dolaptaki laylon tuvalet terliğini alıp çocuğun çüküne ve beynine seri hareketlerle darbeler indirip hemencecik kaçtım evden. Hiç başlamamış olan cinsel hayatını laylon tuvalet terliği ile sonlandırmıştım, tanımadığım akraba çocuğunun.
   Kısa bir yürüyüşün ardından turşucudan 2 kilo salatalık turşusu alıp sokaklarda sürtmeye başladım. Eve gitmek istemiyordum. İskeleye gidip adalar vapuruna binmeye karar verdim. Pasom yanımda olmadığı için 2 salatalık turşusu karşılığında paso basacak insanı bulmak kolay olmuştu. Elimdeki sarı kapaklı bidon ile kendime oturacak yer arıyordum. Uzun bir arayışın ardından kendime güzel bir yer bulmuş, bidonumu da kimsenin canı çekip istemesin diye bacaklarımın arasına saklamıştım.
   ‘’Yok ağğbi yok. Nikola Tesla gibi bir insan bir daha bu dünyaya gelmez. Tesla ağğbi ya. Sırf bu adama saygımdan dolayı meslek lisesinde elektrikçilik bölümünü okumadım. ’Ya kablosuz, taşınabilir elektriği ben bulursam’ diye. İşte o zaman tam bir egoist olurdum’’ diye bilimsel şeyler düşünüp, beynimde kaleler yıkıp devletler kurarken yanıma bir bağyan oturdu. Tüm hışmıyla leopar desenli çantasından yine leopar desenli I fon’unu çıkarttı. Parmağı ekranda ‘’voici voici’’ diye kayıyordu. Görebildiğim kadarıyla ‘’Aşkişiştom’’ isimli varlığı aramıştı. ‘’Nasıl gelemem ya? Nerdesin sen şimdi? …… Hee. O kız yüzünden gelmiyorsun minik kuşunun yanına? ……… Beni sevseydin yanımda olurdun. ……… Ney? ……… Asıl ben seni terk ediyorum. …………… Sensin adi. Pijj.’’
   İlişkileri düşündüm dostlarım. Sonra Mehmet Emin Karamehmet’in nasıl zengin olduğunu buldum. ‘’Vayy pijj’’ dedim. Yöntem çok basitti dostlarım. Hedef, ilişkinin en önemli parçası olmaktı. İlişkiden ekmek kazanacaktınız. Telefonla konuşmak ve mesajlaşmakta bir ilişkinin temel taşlarından birisiydi. Şimdi tam bir ayrılık yaşanması için bir birlerini defalarca arayıp duracaklar. Sonra boş mesajlar gelecek yüzlerce. Turkcell bu yüzden zengin oluyordu işte. ‘’Mehmet Emin’in yanında nasıl işe girerim lan acaba?’’ diye düşünürken yanımdaki bağyan hafif hafif ağlamaya başladı…
   İşte benim zayıf noktam dostlarım. Nerede ağlayan bir bağyan, kalbimde bir ağrı, bir zorlanma. ‘’Belki susar’’ diye düşünerekten herkesten sakladığım sarı kapaklı turşu bidonumu açıp burnunun altına dayadım. Turşu kokusu sakinleşmesini sağlar diye düşündüm.  Bu yöntem işe yaramayınca elimi turşu suyuna bandırıp bağyanın suratına sürdüm. ‘’Kolanya etkisi yaratır’’ diye düşünmüştüm… Bağyanın beni azarlayıp tokatlaması gerekirken rimelleri çenesine ulaşmış bir vaziyette ‘’bana gidelim. Birine ihtiyacım var. Lütfen.’’ demesi karşısında sadece kafamı sallayıp kabul etmiştim. 
  Kadıköy’e geldiğimizde elimden tutup beni evine doğru götürmeye başlamıştı. Vapurdan 20 adım uzaklaşınca ‘’Durrr!’’ diye bağırdım. ‘’lütfen benimle gel. Birine ihtiyacım var, lütfen’’ diye söylendi yine. ‘’Bidonum’’ dedim ‘’Onu alıp geliyorum hemen.’’
   Taksiye binmiş, kızın evine gidiyorduk. Kız bana sarılıp miyavlıyor bense bidonuma sarılıp türlü türlü şeyler düşünüyordum. ‘’Ya saf ve temiz vücudumdan faydalanmaya kalkarsa? Sabahleyin de hiçbir şey olmamış gibi sehpanın üzerine para bırakıp işe giderse?’’ ‘’Beni inşaata götürüp böbreklerimi alırsa?’’ diye düşünmüştüm. İçimdeki anneyi kovup adam akıllı şeyler düşünmeye başlarken kızın evine ulaşmıştık. Taksinin ücreti 44 lira 90 kuruştu. 45 verseniz yeter’’ dedi taksici. Kız çantasından 50 lira çıkartıp taksiciye verdi. Taksici tam basıp giderken ‘’ Fiiyiivuvv’’ diye ıslık çalıp aracı durdurdum. ‘’Para üstünü alayım ağğbi’’ dedim.
  Kızın dairesine ulaşınca adını sordum sonunda. ‘’Adım önemli değil. Önemli olan bu gece seninle yaşayacaklarımız’’ dedi. O anda içimdeki anne vücut buldu ve  ‘’böbrekleriiiinnn!’’ diye bağırdı. ‘’Ehihi ehihi’’ diyebildim sadece.
  Salona gidip yaklaşık olarak 39 tane kırmızı mumu büyük bir dikkatle yaktı. Kadehine kırmızı şarap doldurup koltuğa oturduk. Evde tek kadeh olduğu için ben ince belli çay bardağında içiyordum kırmızı şarabımı. Çok büyük şeyler yaşayacağımızı düşünüyordum. İnce belliye şarap doldurmaya mutfağa gitmiştim. Döndüğümde kız kanepede ‘’kuharrzzz. Kuhharrzzz.’’ diye horlamaya başlamıştı.
  Şimdi aranızdan bir kaçı hınzır hınzır gülüyordur. Ben üzgün değildim dostlarım. Zaten benim platonik sevdiceğim var. İhanet edemem ona… Gittim içeriden sünger bob’lu battaniyeyi alıp kızın üzerine örttüm. 19 santimlik topuklu ayakkabısını çıkarttım. Duvarda yamuk bir çivi görünce ‘’sevabına düzelteyim lann’’ dedim ve ‘’Vur ha vur. Vur ha vur’’ diye diye çiviyi topuklu ayakkabı ile düzelttim. ‘’O kadar şey yaptık. Hani benim payıma düşen?’’ deyip I fon’u aldım elime. Kendi telefonuma ‘’Feridun Düzaç- Söz ver mp3dinle. www.mp3ve4indirtelefona.com’’ isimli parçayı attım…
  Eve ulaştığımda herkes sofrada oturmuş ‘’neredesin oğlum’’ diye bir sürü soru sormaya başlamışlardı. Elimdeki bidonu Şampiyonlar Ligi Kupası gibi havaya kaldırıp önlerine koyunca sakinleştiler neyse ki… Platoniğime attığım bayram mesajında bir geri dönüş gelmemişti. Sinirli bir şekilde odama gidip pencereden aşşa baktım. Camı açıp aşşa tükürdüm. Bunları yaparken odanın kapısı aninde kapandı ve ‘’klikt’’ diye kitlendi. Arkamı döndüğümde üzerime işeyen çocuğun suratını gördüm.

paylaş:

en etkileyici finale sahip 40 film


(Hatırlatmakta fayda var. Liste 2007 yılında hazırlanmış. Oldeu Boi gibi Memento gibi The Prestige gibi filmlerin de kıyıda köşede olmasını isterdik.)
 firstshowing.net'e göre en etkileyici finale sahip 40 film şu şekilde:


1 - THE 40 YEAR-OLD VIRGIN (2005)
Yönetmen: Judd Apatow

2 - RESERVOIR DOGS (1992)
Yönetmen: Quentin Tarantino

3 - LOST IN TRANSLATION (2003)
Yönetmen:Sofia Coppola

4 - SOME LIKE IT HOT (1959)
Yönetmen: Billy Wilder

5 - VALLEY GIRL (1983)
Yönetmen: Martha Coolidge

6 - THE THIRD MAN (1949)
Yönetmen: Carol Reed

7 - BOOGIE NIGHTS (1997)
Yönetmen: Paul Thomas Anderson

8 - MANHATTAN (1979)
Yönetmen: Woody Allen

9 - A LEAGUE OF THEIR OWN (1992)
Yönetmen: Penny Marshall

10 - WHITE HEAT (1949)
Yönetmen: Raoul Walsh

11 - THE KARATE KID (1984)
Yönetmen: John G. Avildsen

12 - NORTH BY NORTHWEST (1959)
Yönetmen: Alfred Hitchcock

13 - PRIDE & PREJUDICE (2005)
Yönetmen: Joe Wright

14 - THE KILLING (1956)
Yönetmen: Stanley Kubrick

15 - THE BOURNE ULTIMATUM (2007)
Yönetmen: Paul Greengrass

16 - SAW (2004)
Yönetmen: James Wan

17 - A HISTORY OF VIOLENCE (2005)
Yönetmen: David Cronenberg

18 - THE GODFATHER: PART II (1974)
Yönetmen: Francis Ford Coppola

19 - THE OTHERS (2001)
Yönetmen: Alejandro Amenábar

20 - A TASTE OF CHERRY (1997)
Yönetmen: Abbas Kiarostami

21 - SIXTEEN CANDLES (1984)
Yönetmen: John Hughes

22 - VERTIGO (1958)
Yönetmen: Alfred Hitchcock

23 - ONCE (2006)
Yönetmen: John Carney

24 - THE SIXTH SENSE (1999)
Yönetmen: M. Night Shyamalan

25 - DR. STRANGELOVE (1964)
Yönetmen: Stanley Kubrick

26 - CINEMA PARADISO (1988)
Yönetmen: Giuseppe Tornatore

27 - ROCKY II (1979)
Yönetmen: Sylvester Stallone

28 - BEFORE SUNSET (2004)
Yönetmen: Richard Linklater

29 - THE SEVENTH SEAL (1957)
Yönetmen: Ingmar Bergman

30 - RUSHMORE (1998)
Yönetmen: Wes Anderson

31 - GONE WITH THE WIND (1939)
Yönetmen: Victor Fleming

32 - BROKEBACK MOUNTAIN (2005)
Yönetmen: Ang Lee

33 - THE 400 BLOWS (1959)
Yönetmen: François Truffaut

34 - SIDEWAYS (2004)
Yönetmen: Alexander Payne

35 - CASABLANCA (1942)
Yönetmen: Michael Curtiz

36 - ABOUT A BOY (2002)
Yönetmen: Chris Weitz, Paul Weitz

37 - THE SEARCHERS (1956)
Yönetmen: John Ford

38 - BIG NIGHT (1996)
Yönetmen: Campbell Scott, Stanley Tucci

39 - FACING WINDOWS (2003)
Yönetmen: Ferzan Özpetek

40 - ONE FLEW OVER THE CUCKOO'S NEST (1975)
Yönetmen: Milos Forman
paylaş:

shelter (2007)


Yönetmen: Jonah Markowitz
Senaryo: Jonah Markowitz
Oyuncular: Trevor Wright, Brad Rowe, Tina Holmes
Tür: Dram | Romantik | Spor
Yıl: 2007
Süre: 97 dakika
Ülke: ABD
Dil: İngilizce

Yönetmen ve yazar Jonah Markowitz’in, ailesi ve geleceği hakkında seçimler yapmak zorunda bırakılan ve bu seçimde arada kalmışlığın verdiği bunalımı yaşayan kafası karışık sanatçı bir genci konu edinen bir filmi Shelter.
Filmin merkezinde yer alan Zach (Trevor Wright), San Pedro’da işçi sınıfı bir ailede yaşayan, çalıştığı restoranda yemek hazırlayıp kazandığı parayla ailesine destek olan, kız arkadaşı Tori ile aralarındaki sorunları çözmeye çalışırken, hasta babası ve bencil ablasının çıkardığı sorunlar yüzünden beş yaşındaki yeğeni Cody’ye bakmak zorunda olan bir genç. Tutkusu eline aldığı defterine bir şeyler karalamak, sokak sanatı icra etmek ve sanat okuluna kabul edilmek. Ablası Jeanne, kendi zevkleri yüzünden biraz da işi dolayısıyla oğluna vakit ayıramazken sürekli Zach’in Cody’ye bakmasını istemesi, babasının ölümü ile daha çok ilgi görmesi gerektiğini düşünen dayısı Zach’in hayatına sabotaj yapmış oluyor. Bu durumdan çok da gocunmayan Zach, kendi hayatından ve sıkıntılarından da uzaklaşmış oluyor. Fakat her şey kendisini yakın arkadaşının kendine güvenen yazar ağabeyi Shaun’ın yanında bulunca değişir.

Dalgaların kabardığı okyanusta sörf yaparlarken, güneş de tam konuyla uyuşurmuş gibi tabakta bu iki gencin vücutlarını büyük bir coşku ve zararsız hedonizmin estetiğini önümüze sunuyor. İçki ve yaşanan bunaltılar yatakta boğuşmadan sonra Zach’in hayatının bundan sonrasında hiç olmadığı kadar farklı olacağını gösteriyor.
Yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi olan Shelter, kişinin erotik ruhunu bulmasından ziyade kendi sınırlarını tanımlaması hakkında bir film. Buna ek olarak konusundaki yavanlık oyunculuktaki durulukla dengelenerek ortaya izlenmesi gereken bir ürün çıkmasını sağlıyor.
Cinsel kimliğinde eşcinselliğin tercihten çok eğilim olduğunu vurgulayan ve cinsel kimliğin fark edilmesinden sonra yaşanabilecek olağan olayları gerçeklikle anlatan film, yabancı eleştirmenler tarafından da iyi not almış durumda.
Fragmanı buradan izleyebilirsiniz.
paylaş:

[REC] 3: Génesis


Yönetmen: Paco Plaza
Senaryo: Paco Plaza, Luiso Berdejo, David Gallart
Oyuncular: Leticia Dolera, Diego Martín, Javier Botet
Tür: Korku | Gerilim
Yıl: 2012
Süre: 80 dakika
Ülke: İspanya
Dil: İspanyolca

[REC] gibi güzel başlayıp her ne kadar ilk film kadar olmasa da yine de kendi içinde değerlendirildiğinde iyi sayılabilen ikinci devam filmiyle göz dolduran bir seri haline gelmişken, Génesis, bu güzeli serinin nasıl berbat hale getirilebileceğini gözler önüne seren bir film.
En başta [REC]’in bir video çekimi olmasına aykırı bir şekilde ilk yirmi dakikasından sonra bilindik profesyonel sinema çekimine dönen bir film, bu yapısıyla bile sevdiğimiz ve onu o şekilde kabul ettiğimiz el kamerası çekiminden çok çok uzak ve bu, anlatılan çekime geçildiği andan itibaren sıradan bir korku filmi izliyormuş gibi hissettiriyor.
Ayrıca klişelerle dolu bir senaryonun kötü oyunculukla birleşmesi sonucu ortaya bu şekilde bir filmin çıkması kaçınılmaz. İlk iki filmin aksine bu kez yoluna tek kişi devam eden yönetmen, serinin başarı grafiğini artarak azaltmış.
Filmdeki belki de en iyi olayın, tüm yaşananların ilk iki filmdeki vakalarla eş zamanlı olması, bu ayrıntı dışındaki gerçekleşen olaylar tümüyle klişe yumağı.
Filmimiz bu kez bir düğünle başlıyor. Mutlu bir çift ve aile yakınları, kilisede gerçekleştirilen tören ve sonrasında eğlenmek için gidilen bir parti. Daha ilk dakikalarda biraz olsun oyunculardan küçük küçük kesitler sunuluyor, fiziksel özellikleri vs. anlatılıyor. Örneğin törene katılmış sağır bir ihtiyar ve eli ilk iki filmde geçen köpek tarafından ısırılmış bir adam, uçkuruna düşkün bir tanıdık ve onlarca yakın/uzak akraba.

Bu yüzden neler olacağını daha ilk dakikada kestirebiliyorsunuz. Eğlence esnasında kendinden geçen ve virüsün tamamıyla etkisi altına gelen eli ısırılmış adam bir anda ortalığın tozunu attırıyor ve hızlıca yayılan virüs neredeyse tüm insanların dönüşmesine neden oluyor. Gelin ile damat farklı yerlerde, bir grup insan da kilisede toplanmış vaziyette. Gelin hanımımız megafon benzeri bir düzenekle damat beye hamile olduğunu açıklıyor bu esnada. İkinci filmde yer alan bilimden dönüp olayı dine bağlanan konu bu filmde aşırı bir şekilde kullanılmış ve bu da filmin iyice seviyesizleşmesine neden oluyor. Örneğin ne olduğu belirsiz zombilerimiz kiliseye giremiyorlar, bunun yanında ilk iki filmin aksine bu filmdeki zombiler pek de hızlı hareket edemiyorlar hatta ilk filmdeki sanki normal insanmış davranışları yerine yan yan yürümeye, garip sallanışlar sergilemeye bırakmış. Üstelik bu vakaların eş zamanlı olduğu düşünüldüğünde herhangi bir mutasyonun olması da söz konusu değil.
Birkaç grubun hallerinden ilerleyen film doğal olarak gelin ve damada daha çok yer vermiş. İkisinin kavuşması söz konusu. Tabii burada öyle bir duygusala bağlama olayı yaşanıyor ki, filmi bir anda korku-gerilim kategorisinden çıkıp romantiğe dönüyor. Öyle ki gelin ile damadın mutfak zemininde bulunan ızgaradan buluşma sahnesinde, yere düşen çakının neredeyse gazabına uğrayacakları, çakı haricinde ortalıkta onlarca kaşık-çatal arkası, bıçak ve tornavida yerine geçecek onlarca alet edevatın farkına varamamaları, çakının gelin tarafından ızgaranın diğer tarafından verilip, ızgaranın vidalarının açıldığı kısacık sürede gelinin arkasından gelen zombilerin neredeyse gelini yiyecekleri fakat gelin ile damadın kavuşunca bu süreden daha fazla dakikayı sarılarak öpüşerek geçirdiği düşünülürse, saçmalıkların, korku-gerilim filmini absürt komediye de dönüştürebileceğini, hatta bazı sahnelerde, örneğin damadın kiliseden bulduğu aziz bilmem kimin zırhını kuşanıp kendisi ortaya attığı sahnede kahkaha bile atılabileceğini görebiliyoruz.

Ortalık kan gölüne dönerken odaya tıkılıp sevişmekle meşgul olan çiftin ne kadar gereksiz olduğunu söylemeye gerek bile yok.
Bunun yanında olayın dinsel yönüyle fazla ilgilenen filmin sonlarına yaklaşırken vaaz veren pederin durumu kontrol altına alması da tümüyle fasa fiso. İncil’den okunan paragraflar zombiler üzerinde hareketsizliğe neden olduğunu söylemek ciddi anlamda acı. Tabii üzerine ilk dakikalarda fazla düşülen sağır yaşlı amcanın buradaki rolü ölesiye büyük. Tam her şey bitti derken gelin hanımın bu yaşlı amca tarafından ısırılması, sonrasında karantina altına alınmış yerden çıkarken damadın gelini öperek virüsü kapmaya çalışması, nikah töreninde verilen sözün tutulmuş olması, gelini öperken damadın dilinin kopması ve yerde cansız bedenlerin yatarken el ele tutuşma çabası vs. tümü filmi vasatın altına indirgemeye yetiyor.
Filmin afişine bakıp da aldanılmaması gerekiyor, yoksa elinde elektrikli testere tutan derin yırtmaç gelinlik içindeki hatun sahnesi iki bilemediniz üç dakika sürüyor ve o sahneler bile tümüyle klişe.
Film hakkında kafa yormaya da gerek yok, neticede ilk iki filmi izleyenler bu filmi de izlemek isteyecektir. Temennimiz dördüncü filmde saçmalamamaları.
Fragmanı da buradan izleyebilirsiniz. (fragmana da aldanmayın)
paylaş:

en rahatsız edici 15 güney kore filmi

15. CINDERELLA (2006)

14. THE HYPNOTIZED (2004)

13. BREATHLESS (2009)

12. LIES (1999)

11. NEVER BELONGS TO ME (2005)

10. PHONE (2002)

9. A TALE OF TWO SISTERS (2003)

8. LIVING DEATH (A.K.A. POSSESSED) (2009)

7. THE BUTCHER (2008)

6. THE CHASER (2008)

5. OLD BOY (2003)

4. I SAW THE DEVIL (2011)

3. A BLOODY ARIA (2006)

2. THE ISLE (2000)

1. SYMPATHY FOR MR. VENGEANCE (2002)

paylaş:

sinema tarihinin en korkunç 50 canavarı


50. The Predator
Film: Predator (1987), Predator 2 (1990), Alien vs. Predator (2004), Aliens vs. Predator: Requiem (2007)

49. The Triffids
Film: The Day of the Triffids (1962)

48. The Rheodsaurus
Film: The Beast from 20,000 Fathoms (1953)

47. Stripe
Film: Gremlins (1984), Gremlins 2: The New Batch (1990)

46. Pumpkinhead
Film: Pumpkinhead (1988), Pumpkinhead II: Blood Wings (1994), Pumpkinhead: Ashes to Ashes (2006), Pumpkinhead: Blood Feud (2007)

45. The Pack
Film: The Pack (2010)

44. The Blob
Film: The Blob (1958), The Blob (1988)

43. Quetzacoatl
Film: Q: The Winged Serpent (1982)

42. The Critters
Film: Critters (1986), Critters 2: The Main Course (1988), Critters 3 (1991), Critters 4 (1992)

41. The Crawling Eye
Film: The Trollenberg Terror (1958)

40. The Toilet Ghoul
Film: Ghoulies II (1988)

39. The Giant Ants
Film: Them! (1954)

38. The Bugs
Film: Starship Troopers (1997)

37. Clover
Film: Cloverfield (2008)

36. Pyramid Head
Film: Silent Hill (2006)

35. Crowley Demon
Film: Jack Brooks: Monster Slayer (2008)

34. Cyclops
Film: The 7th Voyage of Sinbad (1958)

33. The Rancor
Film: Star Wars: Episode VI - Return of the Jedi (1983)

32. Imhotep
Film: The Mummy (1932)

31. The Dog Gargoyle
Film: Ghostbusters (1984)

30. Gwoemul
Film: The Host (2006)

29. The Skeletons
Film: Jason and the Argonauts (1963)

28. The Terminator
Film: The Terminator (1984)

27. Jason Voorhees
Film: Friday the 13th Part 2 (1981), Friday the 13th Part III (1982), Friday the 13th: The Final Chapter (1984), Friday the 13th: A New Beginning (1985), Friday the 13th Part VI: Jason Lives (1986), Friday the 13th Part VII: The New Blood (1988), Friday the 13th Part VIII: Jason Takes Manhattan (1989), Jason Goes to Hell: The Final Friday (1993), Jason X (2002), Freddy vs. Jason (2003)

26. The Graboids
Film: Tremors (1990), Tremors II: Aftershocks (1996), Tremors 3: Back to Perfection (2001), Tremors 4: The Legend Begins (2004)

25. Count Dracula
Film: Dracula (1931), Abbott and Costello Meet Frankenstein (1948)

24. Cesare
Film: The Cabinet of Dr. Caligari (1920)

23. Jaws
Film: Jaws (1975), Jaws 2 (1978), Jaws 3-D (1983), Jaws: The Revenge (1987)

22. Pinhead
Film: Hellraiser (1987), Hellbound: Hellraiser II (1988), Hellraiser III: Hell on Earth (1992), Hellraiser: Bloodline (1996), Hellraiser: Inferno (2000), Hellraiser: Hellseeker (2002), Hellraiser: Deader (2005), Hellraiser: Helllworld (2005), Hellraiser: Revelations (2011)

21. The Baby
Film: Eraserhead (1977)

20. The Pterodactyls
Film: The Mist (2007)

19. The T-Rex
Film: Jurassic Park (1993), Jurassic Park: The Lost World (1997), Jurassic Park III (2001)

18. Freddy Krueger
Film: A Nightmare on Elm Street (1984), A Nightmare on Elm Street 2: Freddy's Revenge (1985), A Nightmare on Elm Street 3: Dream Warriors (1987), A Nightmare on Elm Street 4: The Dream Master (1988), A Nightmare on Elm Street 5: The Dream Child (1989), Freddy's Dead: The Final Nightmare (1991), Wes Craven's New Nightmare (1994), Freddy vs. Jason (2003)

17. King Kong
Film: King Kong (1933)

16. The Phantom
Film: The Phantom of the Opera (1925)

15. The Creeper
Film: Jeepers Creepers (2001), Jeepers Creepers 2 (2003)

14. The Thing in the Crate
Film: Creepshow (1982)

13. Pale Man
Film: Pan's Labyrinth (2006)

12. Gill-man
Film: The Creature from the Black Lagoon (1954)

11. The Psychomatic Offspring
Film: The Brood (1979)

10. Mr. Hyde
Film: Dr. Jekyll and Mr. Hyde (1931)

9. Godzilla
Film: Godzilla (1954), Godzilla Raids Again (1955), King Kong vs. Godzilla (1962), Mothra vs. Godzilla (1964), Ghidorah, the Three-Headed Monster (1964), Invasion of Astro-Monster (1965), Godzilla vs. the Sea Monster (1966), Son of Godzilla (1967), Destroy All Monsters (1968), All Monsters Attack (1969), Godzilla vs. Hedorah (1971), Godzilla vs. Gigan (1972), Godzilla vs. Megalon (1973), Godzilla vs. Mechagodzilla (1974), Terror or Mechagodzilla (1975), The Return of Godzilla (1984), Godzilla vs. Biollante (1989), Godzilla vs. King Ghidorah (1991), Godzilla vs. Mothra: The Battle for Earth (1992), Godzilla vs. Mechagodzilla II (1993), Godzilla vs. SpaceGodzilla (1994), Godzilla vs. Destroyah (1995), Godzilla 2000: Millennium 1999), Godzilla vs. Megaguirus (2000), Godzilla, Mothra and King Ghidorah: Giant Monsters (2001), Godzilla Against Mechagodzilla (2002), Godzilla: Tokyo S.O.S. (2003), Godzilla: Final Wars (2004)

8. Brundlefly
Film: The Fly (1986)

7. Wolf Man
Film: The Wolf Man (1941), Frankenstein Meets the Wolf Man (1943), House of Frankenstein (1944), Abbott and Costello Meet Frankenstein (1948)

6. The Humanoid Crawlers
Film: The Descent (2005), The Descent: Part 2 (2009)

5. The Thing
Film: The Thing (1982)

4. The Wicked Witch of the West
Film: The Wizard of Oz (1939)

3. The Xenomporph
Film: Alien (1979), Aliens (1986), Alien 3 (1992), Alien Resurrection (1997), Alien vs. Predator (2004), Aliens vs. Predator: Requiem (2007), Prometheus (2012)

2. Count Orlok
Film: Nosferatu (1922)

1. Frankenstein's Monster
Film: Frankenstein (1931), Bride of Frankenstein (1935), Son of Frankenstein (1938), The Ghost of Frankenstein (1942), House of Frankenstein (1944), Frankenstein Meets the Wolf Man (1943), House of Dracula (1945), Abbott and Costello Meet Frankenstein (1948)

paylaş:

[REC] 2 (2009)


Yönetmen: Jaume Balagueró, Paco Plaza
Senaryo: Jaume Balagueró, Paco Plaza, Manu Díez
Oyuncular: Manuela Velasco, Jonathan D. Mellor, Óscar Zalfa, Pablo Rosso
Tür: Korku | Gerilim
Yıl: 2009
Süre: 85 dak.
Ülke: İspanya
Dil: İspanyolca

En baştan söylemeliyiz ki ilk filmin gölgesinde kalmış bir devam filmi [REC]2. Bunun en büyük sebebi ilk filmde köpekten bulaştığı için kuduz benzeri bir virüsün sebep olduğu ve bulaşma yönteminin ısırılma sonucu salyayla gerçekleştiği gibi düşüncenin ortaya çıkmış olduğu ama tam olarak nasıl gerçekleşmiş ve neden gerçekleştiği bilinmemesiyle izleyicide daha derin korku ve gerilim öğelerinin etkisinin oluşmasının bu filmde olmaması. Neticede bilinmeyen şeylerden insan daha çok korku duyar. Fakat bu filmde bilimsel yönden ilerleyen konu daha en başında mistik bir havayla dinsel yöne kayıyor ve ısırıkla bulaşan hastalığın insanda bir nevi bedene şeytan girmesine benzetiliyor. Bilim ile dinsel yön arasında kalmış film bu sebeple ilk filme göre sönük kalmış vaziyette.
Halbuki film tam da istenildiği yerden, ilk filmin dumanının üstünde olduğu son sahnesinden başlıyor. Virüsün varlığından emin olan ekip, apartmanı karantinaya almış, her yerde polisler, havada uçan helikopter, olayın ciddiyetini belirliyor. İlk filme karşın bu kez daha profesyonel kameralarla çekimler yapılıyor ve her polisin kaskında birer kamera var.
İçeri girip inceleme yapacak olan bir grup polis ve doktor, olay mahalline geliyor ve içeriye giriyor. Bir diğer taraftan şişme balon ve havai fişeklerle eğlenme planı kuran üç genç kendi kameralarıyla birbirlerini çekerek heyecana ortak oluyorlar. Ardından polislerin çevre binaları boşaltmalarıyla bulundukları çatıdan indirilmeleri ve olayı keşfetmeleri yeni heyecan arayışlarına girmelerine sebep oluyor. İlk filmde hasta kızına ilaç almak için dışarı çıkıp bir daha içeriye giremeyen babanın ve itfaiyeci arkadaşlarını merak eden birinin kanalizasyondan geçip binaya girdiklerini gören meraklı gençler de onları takip edip binanın içine sızmayı başarıyor. Ne var ki bu dakikadan sonra olayın hiç de düşündükleri gibi basit bir olay olmadığını anlıyorlar. Çevre taraması yapan polislerin gençlerin girdikleri deliği kaynaklamasıyla her biri içeride mahsur kalmış oluyor.

Diğer grupta doktorun peder çıkması ve hastalıklı bireylere haç ile müdahale etmesiyle ise iş ciddi anlamda farklı bir boyuta kayıyor ve gerilim yükseliyor. Tek çıkışlarının pederin komutuyla olabileceğini öğrenen polisler çılgına dönüyor. Bununla birlikte hastalıklı bünyelerin saldırıları, diğer grubun keşfi gerilimi arttırıyor.
Olayın çıkış noktasındaki kızın kanından örnek alıp düşündükleri ayinin olabilitesini ölçmek için gizli bir görevde bir araya gelen insanlar duruma dahil oluyorlar ve önlerine çıkan her fırsatı çok da iyi değerlendiremediklerinden kapana kısılmış vaziyette çare arayışına girişiyorlar.
Diğer taraftan ilk filmde sonunu ciddi anlamda merak ettiğimiz Angela’nın sağ salim karşılarına çıkması ve olayın kilit noktasının bulunmasıyla film bir diğer boyuta atlıyor.
Her ne kadar ilk film kadar olmasa da gerilim dozu bir hayli yüksek ve filmden bağımsız bir şekilde değerlendirildiğinde başarılı denecek nitelikte olan [REC]2 izlenmesi gereken bir film.
Filmin fragmanını buradan izleyebilirsiniz.
paylaş:

[REC] (2007)


Yönetmen: Jaume Balagueró, Paco Plaza
Senaryo: Jaume Balagueró, Paco Plaza, Luiso Berdejo
Oyuncular: Manuela Velasco, Ferran Terraza, Jorge-Yamam Serrano, Pablo Rosso
Tür: Korku | Gerilim
Yıl: 2007
Süre: 78 dak.
Ülke: İspanya
Dil: İspanyolca, Japonca

Son yıllardaki zombi filmlerine yeni bir soluk getirmeyi planyan ve bu girişiminde bizce yeterince başarılı olan [REC] Angela isimli bayanın itfaiyecilerin yaşamlarını konu alan bir video çalışmasıyla programına hazırlanması ile başlıyor. Tümü el kamerasıyla çekilen filmin ilk dakikaları kameraman Pablo ile Angela’nın itfaiyeciler ile sohbeti, günlük yaşantıların anlatılması üzerine sürekli kameraya kaydediliyor.
Olağandışı herhangi bir görüntünün geçmemesi de sonunda Angela’nın sıkılmasına neden oluyor. Yapabilecekleri en ilgi çekici görüntülerin yangına benzer bir vakada itfaiyecilerle birlikte gidip olayın geçtiği mevkide çekim yapmak olacağını da düşünmekte.
Bir süre sonra da gelen ihbar üzerine bir nevi dilekleri gerçekleşiyor ve olay mahalline itfaiyecilerle birlikte gidiyorlar.
Durumun yangın değil de evden gelen çığlıklar olduğu anlaşılıyor. Yaşlı ve yalnız yaşayan kadının dairesinden çığlıkların geldiğini söyleyen komşular ve meraklı halk olayın geçtiği apartmanın önünde birikmiş vaziyette sonucu bekliyorlar. Bizimkiler içeri girdikten sonra birkaç polis duruma el atmaya başlıyor ve ortalığı biraz olsun sakinleştirmeye çabalıyor. Ardından çığlıkların geldiği kata çıkıp yaşlı kadını bulduklarında ise garip bir durumun içine sürüklenmiş oluyorlar. Saldırgan tavırlarla polis amirine saldıran yaşlı kadın polisin boynunu ısırarak ağır yaralanmasına neden oluyor. Yaralıyı aşağıya indirip ambulansa yetiştirmeye çalışırken apartmanın ve çevresinin karantina altına alınıp kapıların kilitlendiğini öğrendiklerinde ise olay hiç olmadığı kadar garipleşip sinirlerin ve gerilimin dozunun yükseldiği bir hale giriyor.

Kameraman, Angela, apartman ahalisinden bir doktor, yaşlı çiftler, hasta kız ve annesi, Japon bir aile, polis ve itfaiyeciler içeride kalmış vaziyette durumu idrak etmeye çalışıyorlar.
Bağırışların geldiği katta saldırgan kadınla birlikte kalan polisin bu dakikalarda yere çakılması, hasta kızın ateşinin giderek yükselmesi, amirin kan kaybetmeye devam etmesi ve diğer kişilerin dışarı çıkma istekleriyle ortalık iyice geriliyor.
Durumun giderek kötüleşmesi ve salgın zombi vakası olduğunun öğrenilmesi ise iplerin kopmasına neden oluyor.
İlk birkaç dakikasında kamera çekimlerine alışmamızı sağlayarak boş bir konu içeriği ve ardından gelen gerilim dolu dakikalar ile bilindik zombi kavramının dışında kalan [REC], kendi dalında yeterince başarılı bulduğumuz tam korku olmasa da gerilim filmi. Işıkların kapandığı son dakikalara kadar ağır gerilimi yaşatan ve sonunda buna korkuyu da katan film, bu türü seven kişiler için bir nimet değerinde.
Filmin fragmanını buradan ve filmi izleyen seyircinin halini şuradan izleyebilirsiniz.

paylaş:

the walking dead yeni sezona hızlı başladı


Daha çok zombi, daha hızlı bir geçiş ve daha çok aksiyon arayanlara karşın “kapana kısılma” gerilimini yoğunca verdiğine inandığımız The Walking Dead, üçüncü sezon prömiyerini fazlasıyla başarılı bir şekilde gerçekleştirdi. Üstelik bilgilere göre 10.9 milyon izleyiciyle sezona giriş yapan popüler zombi dizisi, uzun aradan sonra bekleyenlerine görsel şölen de tattırmış oldu. Bolca zombi, bolca gerilim yüklü ilk bölümle ekranlara gelen dizi, yeni sezonda merak uyandıracağa benziyor.

Üçüncü sezonun ilk bölümünde izleyicilerin tam da istediği kadar zombi vardı ve dizideki karakterlerimiz uzun kışı zorluklarla atlamış bir şekilde güvenli bir yer arayışı içindelerdi. Dizide tabii ki en önemli etkilerin, seyircisine gerçekliği gösterebilmek için en vurgulayıcı detayın zombi yaratmakta kullanılan makyajdan geçtiğini söylemek yersiz. Gerçekte zombiler nasıl olmalı bu tabii ki tartışılır ancak başarılı ve etkili makyajın kullanılmış olması The Walking Dead’in uzun ve yorucu bir uğraş sonunda ortaya çıkmasını sağlıyor.
Zombilerin yakın çekim sahnelerinde izleyiciyi dehşete düşüren bir görüntünün olması dizinin başarısını arttırırken tam da onların istediği şekilde bir tabağın önlerine servis edilmesini sağlıyor.

İkinci sezonda her ne kadar geri planda tutulan asıl tartışılanın bebeğin babasının olduğu konu bu sezonda daha da dramatikleştirilmiş şekilde çıkıyor karşımıza. Ev hanımı kişiliğinden çıkmasını canı gönülden istediğimiz hatta mümkünse en yakın zamanda zombiye dönüşüp öldürülmesini istediğimiz Lori, hamileliğin bünyeye kattıkları ve virüsü öğrenmenin verdiği gerginlikle bebeğin ölü doğma, zombiye dönüşme ve vücudunu parçalayarak dışarıya çıkmasını kafaya takıp delirme noktasına geliyor. Bu fikirler de aslında izleyicinin kafasında soru işaretlerinin doğmasına, olsa nasıl olur’un cevabını aramaya sevk ediyor.

Dizi tarihindeki belki de en nefret edilesi, en sinir bozucu çocuk karakter olan Carl, bu sezonda biraz daha büyümüş, geçen sezondaki silah taşıma kavgası, gereksiz yaygaraya inat eline verilen silahla ortalığın tozunu attırıyor. Tabii bunun nasıl şekilde olduğunu henüz kavrayamasak da demokrasinin biteceğinin temellerini atan ikinci sezon final bölümünden sonra yaşananların geri döngülerle bağlanabileceğini düşünmemizle bu durumun da gün ışığına çıkacağını en azından buna neden olan durumun biraz olsun anlaşılmasını sağlayacağını düşünüyoruz. En azından bu sezon "Carl nerede?" sorusunu duymayacağız gibi.
Bunun yanında Carl’ın ergenlik muhabbetinin diziye çok da yansıtılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Beth ile samimiyetinin ne şekilde gerçekleşeceğini henüz kestiremesek de Beth’in Carl’a olan davranışlarının mümkün olduğunca abla-kardeş ilişkisine dönmesini diliyoruz. Yoksa dizi hiç de tasvip etmediğimiz yöne doğru büyük bir hızla sürüklenecek ve bu hiç de iyi olmayacak.

Michonne’un diziye girmesi yeni bir soluk getirmesine sebep oldu diyebiliriz, en azından dizideki mantıklı insan sayısı arttı. İlk iki sezonda sesin zombileri başlarına çektiğini keşfedip bun yanında daha sessiz bir silah kullanmayı çok da akıl edemeyen grubumuz -ki Daryl’ı bu gruptan ayrı tutuyoruz, o başlı başına farklı bir kişilik ve Carol ile samimiyeti kış mevsiminde ne şekilde ilerledi merak konusu- en azından Michonne ile birlikte bir adım ileriye atlayabilir. Kadın zombileri güç ihtiyacı olarak kullanıyor ya takdiri kazandı.

Farklı zombilerin diziye girmesi de gerilim dozunu arttırdı. Örneğin kasklı, çelik yelekli güvenlikçilerin zombiye dönüşmüş olması işi daha da zorlaştırıp yeni öldürme biçimlerinin gerekliliğini ortaya koydu. Neticede yüzü aşkın zombinin tüfekle kafalarından vurularak öldürülmesi bir yere kadar, bundan sonrası sıkıcı gelmeye başlamıştı. Makyajın yine kullanılmış olması, yüzülen yüzler vs. bolca vahşet, gore anlayışının doğuşu, hepsi dizinin daha da merak edilesi, izlerken daha çok heyecan duyulmasını sağlamış oldu.

Son olarak da diziye katılmış olan yeni bir grup. Bu da yeni yüzler görmemizi sağlayacak. Kadınlara yeni erkek eşler mi gelir, aralarında nasıl bir ilişki bir etkileşim doğar ve iki grup arasında nasıl bir çıkar ilişkisi gözetilir bunu ilerleyen bölümlerde daha rahat göreceğiz lakin aynı kişileri görmekten sıkılmıştık, bu durum gerçek anlamda iyi oldu.
paylaş: