vincent

Tim Burton’ın 1982 yılında çektiği Vincent adlı 6 dakikalık filmden de anlaşılacağı gibi yönetmenin hayal gücü ve zekası uç noktalarda. İlk yönetmenlik denemelerinden olan kısada Vincent adındaki 7 yaşındaki bir karakter inceleniyor. Tabii bu çocuk alışılagelmiş tiplerden değil. Kedisi ve köpeğiyle yaşamak yerine kendini yarasalarla hayal ediyor, köpeğini zombiye çevirme, teyzesini de bal mumu içinde kaynatma gibi planları var. Boş vakitlerinde resim yapmayı ve Poe okumayı seviyor. Kısacası bu çocuk uçuk. Film de Poe’nin The Raven’ından sözlerle son buluyor.

paylaş:

snap

Ailenizle gezerken eşinizi ve çocuklarınızı fotoğraflamak istiyorsunuz ve o karenin içinde sizin de olmanızı sağlayacak birinde sizi fotoğraf çekmenizi istiyorsunuz ve iş tamamlandıktan sonra gözünüzün içine bakarak fotoğraf makinenizle birlikte kaçmaya başlıyor. Buyurun buradan yakın.
İyi seyirler.

paylaş:

mogwai | top 10


Üzerine çok düşünülmesi gereken bir post-rock efsanesi. Dinlemekten bıkmadığımız, her parçasını tekrar tekrar dinleyebileceğimiz bir grup: Mogwai.
Üzerine çok düşünülmesi gerektiğini söyledik ama hiç düşünmeden hazırladık, keyifli dakikalar.

paylaş:

to my mother and father

Can Evrenol’dan gerilim dozu yüksek bir kısa film. Jimmy nereden geldiği belli olmayan garip bir maske bulur ve ailesi eve ulaşmadan önce maskeyi takıp anne ve babasının yatak odasındaki dolaba saklanır. Anne ve babası eve geldiğinde yatak odasında yaşananları izler ve maskenin gizemi ortaya çıkar.
İyi seyirler.

paylaş:

15. uluslararası ankara caz festivali


Bu yıl 15. kez düzenlenen Uluslararası Ankara Caz Festivali, başkentlileri cazın nabzına davet ediyor. Türkiye’den ve dünyadan birçok önemli ismin ağırlanacağı festival, sanatçılara destek olmanın yanında, caz severler için de kaçırılmayacak bir fırsat.
Festivalin kapıları 25 Şubat’a kadar açık.
Tüm bilgileri bu bağlantıdan öğrenebilir, biletleri de buradan alabilirsiniz.
Program ise şöyle:


paylaş:

spin

Bazen hayatta olanlara akıl sır erdiremeyiz. Zira aklımız da yetmez, sorgulamamak lazım. Ama kötü bir olayla karşılaştığımız zaman zamanı geriye çevirmeyi çoğu zaman istemişizdir. Fakat unutmamak gerek her yeni baştan alış geleceği farklı etkiler.
İyi seyirler.

paylaş:

occupational hazards

İlkokul öğretmeni Lily, “sınıfta güvenlik” sunumu yapmaya gelen kişiden gözlerini ayıramaz ve hikâye başlar. Bir zeytin sever, bir yazın ortasında mont giyen kız, sessiz sinema oynarken anlık hatanın yol açtığı hastanelik olma durumu, evde verilen bir parti…
İyi seyirler.

paylaş:

the artist (2011)


Yönetmen: Michel Hazanavicius
Senaryo: Michel Hazanavicius
Oyuncular: Jean Dujardin, Bérénice Bejo, John Goodman
Tür: Komedi | Romantik | Dram
Yıl: 2011
Süre: 100 dak.
Ülke: Fransa, Belçika
Dil: İngilizce (birkaç sözcük)

Hem sessiz hem de siyah-beyaz! Durun! Bu film yılın hatta uzun yılların en iyi filmi olmaya aday.
Golden Globe’tan ve Cannes’dan ödüllü, bu yılki Akademi Ödüllerinde aday olduğu 10 daldan Oscar’ları toplayacak olan yine BAFTA Ödüllerinde aday olduğu 12 dalda ödüllere boğulacak olan bir yapım.
Çağımızda hem siyah-beyaz olan hem de bu kadar başarılı görülen Haneke’nin The White Ribbon’u kadar başarılı bir başka film var mıdır bilemiyorum. Control’ü de unutmamak lazım. Zira eşi benzeri olmayan filmler arasında benim gözümde. Neyse.
George Valentin çağın ve teknolojinin getirilerine pek de ayak uyduramayan, sesli sinemanın bir anda ortaya çıkıp yükselmesiyle kendi kendine ve sinema sektörüne kafa tutup ayakta kalmaya çabalayan, gururlu, sessiz sinemanın en ünlü hatta o dönemin tek bilinen oyuncusu, Peppy Miller ise garip bir olay örgüsünden sonra kendisini sinema sahnelerinde gördüğümüz güzel hanım kızımız. Kendisi aynı zamanda iyi de dans ediyor.
İkisinin hayatları George’un flaşlara poz verdiği zamanda kesişiyor ve bir anda aralarında küçük kıvılcımlar çıkıyor, bu da hikayemizin çıkış noktası oluveriyor. Ardından küçük rollerle kendini sinemanın içinde bulan Peppy, George’un da yardımlarıyla çıtasını yükseltiyor ve bir süre sonra ulaşmak istediği yere geliyor. George’un onun dudağının üzerine kondurduğu benin bir işlevi de yok değil.
Filmin bir diğer önemli karakteri ise köpek, George kadar komik, onun kadar popüler ve akıllı. Filmin ilerleyen sahnelerinde çok büyük bir görevinin olduğunun altını çizelim.
Sinema hayatı sürüp giderken 1920lerin sonlarına gelindikçe değişen ve gelişen teknolojiden sinema sektörü de nasibini alıyor. Bir zamanlar görüntünün yanında sahnenin önünde çalınan müziğin yerine bu kez izlenilen sahneden yükselen ses bir anda piyasaya can veriyor.
Bunun yanında sessiz sinemaya hayatını vermiş biri olan George, sessin veremediği duyguların mimiklerle can bulduğu konusunda ısrarlı ve gururu onu yanlış tercihe doğru sürüklüyor ve çalıştığı stüdyoyla ilişiğini kesip kendi çabalarıyla kendi sessiz filmini çekmeye koyuluyor. George’un emekleri ve kendi sempatisiyle sinemada yükselen Peppy ise stüdyonun yeni genç yüzlerinden biri oluyor.
Bir tarafta merak edilen yenilikçi bir hareket, diğer taraftan deneyimli bir düzen derken harcanan paraların haddi hesabı tutulmuyor. Aynı zamanda beyaz ekrana taşınan Peppy ve George’un filmleri herkesin de tahmin edeceği gibi yenilikçi halkın seçimleri yönünde değer buluyor. Derken George’un iflası ve evde yaşadığı buhran, hayatın sınırına geliyor George ve gururuna yenik düşmüş bir birey gibi yaşam mücadelesi vermeye çabalıyor.
Arada olan aşka oluyor, yer yer kendini gösteren aşk, çoğu zaman olduğu gibi gururun pençesi altında ezilip gidiyor.
George her geçen gün biraz daha düşerken, Peppy ise basamakları emin adımlarla tırmanıyor.
Zamanın mekanlarını, giyimini kuşamını, müziklerini, sessiz sinemanın samimiyetini bulmak hiç de güç değil bu başarısı es geçilemeyecek filmde.
George’u canlandıran Jean Dujardin’in çağın oyuncularını canlandırmasındaki aşarı ile Peppy’e can veren Bérénice Bejo’nun sempatik ve eğlenceli hali filmin içine girmemizdeki en önemli iki etken.
Açıkçası uzun yıllar adından söz ettirecek bir yapıda ve daha birçok ödüle layık görülecek nitelikte.
İyi seyirler.



paylaş:

BAFTA Awards | 2012



İngilizlerin Oscar’ı olarak görülen BAFTA ödülleri 12 Şubat’ta gerçekleştirilecek olan törenle sahiplerine verilecek. Bu yılın çok konuşulan filmi The Artist 12 dalda adaylığıyla geceye damgasını vuracağı bekleniyor. The Artist’ten sonra en fazla adaylık sahibi film ise Tinker, Tailor, Soldier, Spy.



Kazananlar

En İyi Film: The Artist
En İyi Yabancı Film: La Piel Que Habito
En İyi İngiliz Filmi: Tinker, Tailor, Soldier, Spy
En İyi İlk Film: Tyrannosaur
En İyi Yönetmen: Michel Hazanavicius / The Artist
En İyi Özgün Senaryo: The Artist
En İyi Uyarlama Senaryo: Tinker, Tailor, Soldier, Spy
En İyi Görüntü Yönetimi: The Artist
En İyi Erkek Oyuncu: Jean Dujardin / The Artist
En İyi Kadın Oyuncu: Meryl Streep / The Iron Lady
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Christopher Plummer / Beginners
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Octavia Spencer / The Help
En İyi Belgesel: Senna
En İyi Animasyon: Rango
En İyi Kurgu: Senna
En İyi Kostüm: The Artist
En İyi Prodüksiyon Tasarımı: Hugo
En İyi Özgün Müzik: The Artist
En İyi Ses: Hugo
En İyi Görsel Efekt: Harry Potter and the Deathly Hallows: Part 2
En İyi Saç & Makyaj: The Iron Lady
En İyi Kısa Film: Pitch Black Heist



Adaylar şöyle:

En İyi Film
The Descendants
The Artist
Drive
The Help
Tinker, Tailor, Soldier, Spy

En İyi Yabancı Film
Incendies
Potiche
Pina
La Piel Que Habito
Jodaeiye Nader az Simin

En İyi İngiliz Filmi
Senna
Shame
My Week with Marilyn
Tinker, Tailor, Soldier, Spy
We Need to Talk About Kevin

En İyi Yönetmen
Martin Scorsese / Hugo
Nicolas Winding Refn / Drive
Tomas Alfredson / Tinker, Tailor, Soldier, Spy
Michel Hazanavicius / The Artist
Lynne Ramsay / We Need to Talk About Kevin

En İyi Özgün Senaryo
Bridesmaids
The Artist
The Guard
The Iron Lady
Midnight in Paris

En İyi Uyarlama Senaryo
The Descendants
Moneyball
The Help
The Ides of March
Tinker, Tailor, Soldier, Spy

En İyi Görüntü Yönetimi
The Artist
The Girl with the Dragon Tattoo
Tinker, Tailor, Soldier, Spy
Hugo
War Horse

En İyi Kurgu
The Artist
Drive
Senna
Hugo
Tinker, Tailor, Soldier, Spy

En İyi Makyaj ve Saç
The Artist
Jane Eyre
Hugo
Tinker, Tailor, Soldier, Spy
My Week with Marilyn

En İyi Görsel Efekt
The Adventures of Tintin: Secret of the Unicorn
Harry Potter and the Deathly Hallows: Part 2
Rise of the Planet of the Apes
Hugo
X-Men: First Class

En İyi Belgesel
George Harrison: Living in the Material World
Senna
Project Nim

En İyi Ses
Harry Potter and the Deathly Hallows: Part 2)
Hugo
The Artist
War Horse
Tinker, Tailor, Soldier, Spy

En İyi Özgün Müzik
The Artist
The Girl with the Dragon Tattoo
Tinker, Tailor, Soldier, Spy
Hugo

En İyi Animasyon
The Adventures of Tintin: Secret of the Unicorn
Arthur Christmas
Rango

En İyi Erkek Oyuncu
Brad Pitt / Moneyball
George Clooney / The Descendants
Gary Oldman / Tinker, Tailor, Soldier, Spy
Michael Fassbender / Shame
Jean Dujardin / The Artist

En İyi Kadın Oyuncu
Bérénice Bejo / The Artist
Meryl Streep / The Iron Lady
Michelle Williams / My Week with Marilyn
Tilda Swinton / We Need to Talk About Kevin
Viola Davis / The Help

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
Jonah Hill / Moneyball
Christopher Plummer / Beginners
Jim Broadbent / The Iron Lady
Philip Seymour Hoffman / The Ides of March
Kenneth Branagh / My Week with Marilyn

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu
Carey Mulligan / Drive
Jessica Chastain / The Help
Judi Dench / My Week with Marilyn
Melissa McCarthy / Bridesmaids
Octavia Spencer / The Help



paylaş:

!f ankara | 2012


!f Ankara, !f İstanbul Film Festivalinin Ankara durağı.
Bu yıl 1-4 Mart tarihleri arasında Cepa Alışveriş Merkezindeki sinema salonlarında gerçekleşecek olan festival her ne kadar İstanbul durağındaki kadar zengin içeriğe sahip olmasa da görülmesi gereken bir etkinlik.
Farklı bakış açısıyla sinemaseverlere iyi vakit geçirten festival Ankaralılar için de es geçilmeyecek bir nimet.
Şimdiden planların yapılması gerekli diye düşünüyoruz. Aynı saatteki farklı filmler arasında seçim yapmak oldukça güç.
Festivalde olmak istiyorsanız yerinizi şimdiden ayırtın.
!f Ankara programına şu bağlantıyı kullanarak ulaşabilirsiniz.
paylaş:

the code

Bir yanda zombiler, bir yanda seri katil, bir yanda vampir, diğer tarafta bir goril, ortada ise ilk gecelerini yaşayan bir porno yıldızı ve sarışın hatun.
Şimdi düşünelim, klişe korku filmlerinden çok sıkılmadınız mı? Geceleyin ortaya çıkan bir canavar ve ölecek olan kişi. Sıkıldıysanız, iyi seyirler.


paylaş:

23. ankara uluslararası film festivali


Dünya Kitle İletişimi Araştıra Vakfı tarafından düzenlenen Ankara Uluslararası Film Festivali bu yıl 15-22 Mart tarihleri arasında 23’üncü kez sinemaseverlere kapılarını açıyor.
Festivalde gösterilecek olan Uluslararası kısa film ve belgesel film listesi belli oldu.

Uluslararası Kısa Film (19 Film)

Nonna Si Deve Asciugare, Grandma Must Get Dry - Alfredo Covelli
Yom Nifla, A Wonderful Day - Yossi Meiri
My Tired Father, My Tired Father - Maya Vitkova
Sudd, Out Of Erasers - Erik Rosenlund
İoma, İnan - Maciej Bocianski
Khule Darwaaze, Open Doors - Ashish Pandey
Un Mal Golpe, A Bad Hit - Xavier Ruax
1937 - Svetozar Golovlev
Samvedanam, Communication - Methil Komalankutty
Pızzangrillo, Lighthearted Boy - Marco Gianfreda
Ein Schuh Geht Barfuss, One Shoe Walks Barefoot - Jie Lu
Lone-Illness, Virginia Llera
Ghost - Dahci Ma
Znikniecie, Vanishing - Bartosz Kruhlik
Revolution Reykjavik - Isold Uggadottir
Mezanin, Mezzanine - Dalibor Matanic
La Media Pena, Half As Bad - Sergio Barrejon
Bani Adam - Noureddin Zarrinkelk
Unanimated, Desanimado - Emilio Martí

Kore, Almanya, Bulgaristan, İtalya gibi pek çok ülkeden katılımcıların yoğun ilgisini gören, Uluslararası Kısa Filmler programı yaklaşık 150, Uluslararası Belgesel Filmler programı ise 75 başvuru arasından değerlendirmeye alındı.

Belgesel (8 film)

Beneyto Desdoblándose - Adriana Hoyos
Con Fidel Pase Lo Que Pase - Goran Radovanovic
La Vie Est Ailleurs - Quinette Elsa
My Sweet Canary- Roy Sher
The Well - Voci D'acqua Dall'etiopia - Riccardo Russo
Hijas Del Monte - Patrizia Landi
White Men - Alessandro Baltera
Schönheit - Carolin Schmitz

Festival ile ilgili tüm gelişmeleri festival internet sitesinden takip edebilirsiniz.
paylaş:

birgünbirgünbir(...)evedegelmişkimseyok

Gündelik hayat çok yavan, sıkıcı ve bayağı değil mi? Kalk, işini yap, yemek ye, sohbet et, oyun oyna, çay iç, uyu, dışarı çık, doğum günü kutla, televizyon seyret… çok tekdüze.
Berrak Çolak’ın filmi tam da bunu anlatıyor. Filmin SİYAD’tan da ödülü var.
İyi seyirler.


paylaş:

one man band

Yeteneğimizin değer görmesini istiyoruz ya bazen, hatta bu yetenekle karnımızı doyuruyoruz, biri çıkıp bizden daha iyi olduğunu gösteriyor ve talih kuşunu önümüzden çalıyor, işte öyle bir durum bu. Ama fark ediyoruz ki bir elin nesi var, iki elin sesi var.
İyi seyirler.

paylaş:

everybody wants to be unique

E tabii herkes belirli bir süre için bile olsa farklı/benzersiz olmak ister. Hatta bu farklılık bir süre sonra taklit edilmeye başlandığında koltukların kabarmasına, omuzların dikleşmesine bile sebep olabilir. Peki, bu taklitten sonra benzersizlik nerede kalıyor?



paylaş:

12 drawings a day

Denis Chapon, 3 yıl boyunca her gün 12 sayfa çizerek bu 4 dakikalık kısa filmin meydana gelmesini sağlamış. Aslında film herhangi bir plan çerçevesinde oluşturulmuş bir şey değil, çizdikçe şekillenmiş. Bu da Chapon’un zekasının bir göstergesi olsa gerek.
İyi seyirler.


paylaş:

granny o'grimm's sleeping beauty

Animasyonla kara mizahın birleştiği 6 dakikalık film, Oscar’dan da adaylık sahibi.
Yaşlı, sinirli bir büyükanne torununa en sevdiği masallardan birini anlatır, güzellikle alakalı bu masala kendi kafasından bölümleri de ekleyen büyükanne torunun uyuması için yardım etmekten çok korkuttuğunun farkında bile değildir.
Hem iç güzellik mi önemlidir yoksa gözle gördüğümüz mü? Bir de güzellik bir süre sonra kaybolur mu?
İyi seyirler.



http://www.imdb.com/title/tt1382454/
paylaş:

the fantastic flying books of mr. morris lessmore

Bazen anne ve babadan çok aile dediğimiz kavram etrafımızdaki bizi iyi hissettiren varlıklar olabiliyor. Ve kitaplar arkamızdan iş çevirmeyen, bize asla kötü davranmayan arkadaşlarımız.
Şayet bir kitap bırakabilirsek arkamızda, biz zaten hiç veda etmiyoruz bu hayatta.
Oscar’a adaylığı bulunan The Fantastic Flying Books of Mr. Morris Lessmore karşınızda.
İyi seyirler.



http://www.imdb.com/title/tt1778342/
paylaş:

support (2008)


Hayat bize en kötü oyunlarından bir perde sunabiliyor bazen, düşündükçe içinden çıkamadığımız dertlerin dibine batabiliyoruz, kurtuluşu kaçmakta arıyoruz da nereye kadar kaçabiliriz. Sadece fişi çekmek kalıyor geri.
Kaderimizden kaçmak için çok güzel intihar ediyoruz da bu bizden çok çevremizdekileri etkilemiyor mu? İşte sorunun cevabı: 




http://www.imdb.com/title/tt1365653/
paylaş:

legolarla albüm kapakları

Yaratıcılıkta sınır yok, sanırım bunu artık herkes anladı. Çocukken vazgeçilmezlerimizden olan legolarla yapılabilenlere de şaşmamak elde değil. Araba, robot derken buyurun efendim, legolardan albüm kapakları. İyi eğlenceler.
kaynaklar:






















paylaş:

kabil | josé saramago


Karşımızda kardeş katili Kabil, José Saramago’nun son romanı. Aslında adından dolayı biraz tereddütle yaklaşılabilir kitaba fakat yazarın zamanında kendi hükümetince dini eleştirdiği için bol bol sansürlendiği düşünüldüğünde en azından çok da dinsel bir kitap olmadığı görülecektir.
Kitabın anlattığı olay ise adem ile havva’dan tutun da ilk katil kabil’in dinlerdeki tüm büyük olaylara parmak atması. Kitapta havva’nın nasıl yılan tarafından kandırıldığı, nuh’un gemisinin sular üzerinde nasıl yüzdüğü vs. her şey mevcut.
Karakterler ise tam da yazarın diline uygun ve komik. Toprakla nasıl ilgileneceğini kestiremeyen bir adem, cennetten kovulduktan sonra acıkınca cennet kapısındaki meleği göğüslerini göstererek ayartan bir havva, cinsel dürtüleri biraz fazla kaçmış lilith, kendi durumu el vermeyince soyunun devam etmesi için karısının başkalarıyla yatmasına göz yuman nuh, zamanda yolculuk yapan bir katil kabil, babasının oğlunu kurban edecekken çocuğu kurtarıp din tarihine adını altın harflerle yazmayı planlarken bu kurtarma işinde biraz geciken bir melek, dev bir gemiyi dolduran hayvanlar, mikroorganizmalar…
Çoğu Nobelli yazarlar konusunda Nobel’i hak edip etmediği tartışıla dursun José Saramago ödülü en çok hak edenler arasında. 1998 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülmüş yazarın ölmeden önceki son kitabı olan Kabil, Işık Ergüden tarafından dilimize çevrilmiş ve Kırmızı Kedi Yayınevi’den çıkmış.
146 sayfalık bu eğlenceli kitap bir solukta okunan cinsten.
Arka kapağında şöyle yazıyor:
“Gerçeğin ironik, yalın ve dolaysız dilini kullanan Saramago bu son romanıyla bize tüm zamanların sorusunu miras bırakmış oluyor: İnsan türü evrendekş yerini ve varlığını hak etmiş midir?”
İyi okumalar.
paylaş:

boksör böcek | ned beauman

Başlangıçta kapağı için bile alınabilecek kitaplar arasında gösterilebilir Boksör Böcek ama daha fazlasına da sahip. Zaten kapağı ödül almış.
85 doğumlu Ned Beauman’ın ilk kitabı olan Boksör Böcek’in karakterleri ise en az kapağı kadar enteresan: Nazi eşyaları koleksiyonu yapan bir genç, 1.50 m boyunda dokuz ayak parmaklı, eşcinsel, Yahudi bir boksör, üstün ırk üzerinde çalışmalar yapan bir bilimadamı, üzerinde gamalı haç olan bir anapthalmus hitleri.
Kitap dilimize Sabri Gürses tarafından kazandırılmış ve Domingo Yayınları’ndan çıkmış.
Geçmiş ve günümüz arasında gidip gelen bir konu ihtiva eden kitabı yazarı şöyle anlatıyor:


paylaş:

rotting hill (2011)

Yönetmen: James Cunningham
Senaryo: Guy Hamling
Oyuncular: Bruce Hopkins, Anna Hutchison, Jason Smith
Tür: Kısa film | Korku | Komedi | Romantik
Yıl: 2011
Süre: 4 dk.
Ülke: Yeni Zelanda
Dil: İngilizce

Aşkı bulmak sanıldığı kadar kolay değil, özellikle bir yerleriniz bedeninizden kopup düşüyor, gözünüz yuvasından fırlıyor ve leş gibi kokuyorsanız. Karşınızda bir zombi aşkı, 4 dakikalık güzel bir kısa film. Korkuttuğu kadar güldürüyor da.
İyi seyirler.


paylaş:

the man who never cried (2010)


Yönetmen: Bradley Jackson
Senaryo: Bradley Jackson
Oyuncular: Keir O’Donnell, Jess Weixler, Dora Madison Burge
Tür: Kısa film | Komedi | Dram
Yıl: 2010
Süre: 24 dakika
Ülke: ABD
Dil: İngilizce
IMDb puanı: 9.1/10

Doğduğunuzdan beri hiç ağlamadığınızı hayal edin. En acı günlerinizde bile gözünüzden bir damla yaş gelmediğini, ailenizdeki herkesi teker teker kaybederken, tüm işleriniz hüsranla sonuçlanırken, bu kadar da çok ağlaya uğraşırken ağlayamadığınızı düşleyin. Belki de ağlayabilmek için çok üzülmektense çok mutlu olmanız gerekir.
Bradley Jackson'ın yazıp yönettiği bu 24 dakikalık eser ağlayamamayı anlatırken ağlatan bir yapıda.
Filmin internet sitesine şuradan ulaşabilirsiniz.
İyi seyirler.

paylaş:

!f istanbul | 2012


!f İstanbul 

Bu yıl on birinci kez gerçekleşecek olan !f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali, 16-26 Şubatta İstanbul’da, 1-4 Martta Ankara’da ve bu yıl ile birlikte 2-4 Martta İzmir’de gerçekleşecek.
Farklı duruşuyla festivaller arasında yerini ayırmış olan !f İstanbul, bu yıl da dolu dolu geçeceğe benziyor.
Keş!f, hit filmler, !f müzik, fantastik filmler, arka bahçe, gökkuşağı filmler, ev, yol, e-şıkkı, !f kült, nöbetçi sinema, !f özel gösterimler, ACID 20. Yılını kutluyor, Sundance özel bölüm ve !f kısalar bölümlerinden oluşan festival, şehrin çeşitli sinemalarında seyirci karşısına çıkıyor.
!f İstanbul olmasa da !f Ankara ile siz okuyucuların karşısına daha sık çıkacağız.
Son olarak, festivalin belki de tek sorunu bilet fiyatları. Bir bağımsız filmler festivalinin bu fiyatlarda gösterim yapmaması gerektiğini düşünüyoruz.

!f İstanbul (16-26 Şubat 2012)




paylaş: