Bazen sanat dümdüzdür. Orasını burasını kurcalamaya
gerek de yoktur. Hintli grafik tasarımcı Danish Ahmed de yaratmış olduğu
eserlerinde bu düz mantığı sonuna kadar kullanmış. Film isimlerinin derinlerine
inmeden “neyse o” diyerek minimalist posterler hazırlamış.
koli bandından sanat
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 4/27/2014 11:40:00 ÖS
etiket: film kareleri, ışık, koli bandı, max zorn, sanat
yorum:
Hiç yorum yok
Küçük Adam'dan Mektup Var
yazan: Kadir M. Ersoy
tarih: 4/17/2014 09:56:00 ÖS
etiket: battaniye, küçük adam, M., mektup, oyun
yorum:
Hiç yorum yok
Karanlık gecenin içerisinden çıkıverdi. Her yer ıssız ve kimsesizdi. Yalnız olmadığını anlamam uzun sürmedi. Kimisi uzun saçlı, her yeri zincir kaplı, kimisi halkalarla bezenmiş suratlara sahip, kimisi ise dik mohavk saçlarıyla karşımda bana dik dik bakıyorlardı. Amaçları belliydi benimle kavga etmek. Belki beni soyabilirlerdi de ama üzerimde onların işine yarayacak herhangi bir şey yoktu. Yolculuğumda karşıma çıkacak belki de en iyi kalpli grup ile karşı karşıyaydım. Bana dokunmalarına, üzerimi aramalarına, çantamı karıştırmalarına izin verdim. Ama sonunda içlerinden kocaman burnu olan –domuzunkine bir hayli benziyordu- üzerimi koklamaya başladı ve birden beni ısırdı. Çok canım acımıştı ve bir o kadar da sinirlenmiştim. Artık onlar istemese bile ben kavga etmeye hazırdım, kaç kişi olduklarından emin değildim ama öfkem hepsini yutmaya yetecek kadar yüksekti. İçlerinden en uzun boylu olanına saldırdım. Çok iyi hatırlıyorum upuzun saçları, bir o kadar uzunlukta sakalı vardı. Kıp kırmızıydı saçının ve sakalının rengi. Benim saldırmam ile beraber ortalığa bir anda kaos hakim oldu. Yaşanan arbededen ben –bacaklarının arasından- sıyrıldım ve kaçtım. Dediğim gibi bu yaşananlar daha hiçbir şeydi. Yaşlı bilgenin içinde yaşadığı mağaraya gidebilmem için her şeyden önce kanatlı ve çirkin suratlı canavarların bulunduğu ormanlık alandan geçmek zorundaydım. Ayrıca yamaca doğru çıkarken Dağ Azmanları adı verilen suratları maskeli, kısa boylu, kırmızı gözlere sahip yamyamlardan da kurtulmam gerekiyordu. Bu yolculuğu yapmalı ve yaşlı bilgeye gerçek bir yetişkin olduğumu kanıtlamalıydım. Hatırlarsan bundan çok uzun zaman önce benim daha çok küçük olduğumu ve iyi bir savaşçı olamayacağımı söylemişti. O günden beri yaşlı bilgenin yanına gitmenin ve ona yanıldığını göstermenin hayali ile yanıp tutuşuyordum. Bunu en iyi sen bilirsin. O gün yaşlı bilgenin yanına çıkamadığımda yine beni teselli eden sen olmuştun. Kanatlı orman canavarlarını korkudan geçememiştim. Fakat daha sonra senin yardımın ile yaşlı bilgeye gerçek bir savaşçı olduğumu kanıtlamıştım. O günü unuttun mu yoksa? Kırmızı gözlü Dağ Azmanlarından; tilkiden kaçan dağ keçisi gibi kaçarak kurtulmuştum. Beni yukarıdan izliyor olman gücüme güç katıyordu. Bir orman macerasına daha atılmanın vakti gelmedi mi? Hazır olduğunda bana seslen, ben her daim hazırım.
Sevgilerimle Küçük Adam.
Sevgilerimle Küçük Adam.
trafoya girdiği iddia edilen kediler
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 4/01/2014 01:55:00 ÖS
etiket: akp, elektrik kesintisi, haber, kedi, seçim 2014, taner yıldız, trafo, yerel seçim
yorum:
Hiç yorum yok
Enerji bakanı Taner Yıldız, yerel seçimlerin olduğu gün
tam da oyların sayımına geçildiği sırada manidar bir şekilde yurdun dört bir
yanında elektriğin kesilmesinin nedenini kedilere yordu. Kedinin trafoya
girdiğini söyleyen Taner Yıldız, durumun espri olarak nitelendirilmemesini de
ekledi.
çorap içinde penis
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 3/28/2014 12:59:00 ÖS
etiket: #cockinasock, bağış, cock, cock in a sock, çorap, çorap içinde penis, donate, haber, penis, sock
yorum:
Hiç yorum yok
“Cock in a Sock” adı verilen ve en başlarda Facebook
üzerinden başlatılmış fakat zamanla diğer sosyal platformlara da sıçramış bir
sosyal farkındalık projesi, penisi, çorabı, fotoğraf çeken bir aygıtı ve
interneti olan herkesi fotoğraflarını paylaşmaya, bunu yapamayanları ise 3-5
kuruş bir şeyler bağışlamaya davet ediyor. Dendiğine göre toplanan tüm para kanser
araştırmaları için kullanılıyor. Şimdiye kadar 750’nin üzerinde yardımsever
bağışta bulunmuş. Herhangi bir sosyal mecrada benzer fotoğraflarınızı paylaşmak
için #cockinasock etiketini kullanabilir, bu linke tıklayarak da bağış
yapabilirsiniz.
Boyutlar Arasında Doğrulmaya Çalışan Amaçsız Bir Yaşam
yazan: vakamijin
tarih: 3/11/2014 09:59:00 ÖS
etiket: evren, Tanrı, vakamijin, yaşamın amacı, yazılar
yorum:
1 yorum
Doğru nedir? 2 boyutlu bir cisimdir. peki bu 2 boyutlu cisme 3 boyutlu evrenden bakmaya çalışalım. nokta veya bir eğri göremeyeceğimiz nasıl bileceğiz?
Şöyle anlatayım
http://sketchtoy.com/59582538
http://sketchtoy.com/59582490
Bildiğiniz gibi zaman 4. boyuttur. Peki zaman 5. boyuttan baktığımızda bir eğri olduğunu göremez miyiz?
Zaman, bükülebilen bir şeydir ve doğrular zamanla değişir.
Bir insanın başka bir insanı öldürmesi doğru değildir. Ama eğer öldürdüğü insan bu insanın ailesini katletmişse çoğumuza göre doğru bir şey yapmıştır. Demek ki doğrular asla yeterli değildir. Her zaman daha doğru vardır. Peki öldürülen insan aslında öldürenin ailesini katletmemişse? İftira atılmış bir kurbansa? Demek ki doğrular asla doğru değildir ve her zaman içlerinde yanlış taşırlar.
Dinler, insanlara doğruları öğretmek için gelmemiştir. İnsanlara, doğru kabul edilen şeyleri " dayatmak " için gelmiştir. Toplumsal düzeni sağlayabilmek için insan beynine set koymaya gelmişlerdir. Ne kadar içki içince sarhoş olacağını bilmeyenlerin düzeni bozmalarını engellemek için, sorun kökten çözülmeye çalışılmış ve içki tamamıyle yasaklanmıştır. Ancak içki içemeyeceği bir dine sıcak bakmayanların da olacağı düşünülerek, cennette şarap nehirleri vaad edilmiştir. Sık dişini bu dünyada içme, cennette içkinin nehri var denilerek din insanların beyinlerine kelepçelenmiştir. Din bir yere hareket etmediği sürece insanların beyni de hareketlenmeyecektir.
Ne yazık ki insanlar her şeyi çürüttükleri gibi dini de çürütmüşlerdir. Beyinlerindeki kelepçe artık beyinleriyle bütünleşmiş, kendilerini Tanrı gibi hissetmelerine sebep olmuştur. Çünkü Tanrı gibi hissetmeyen kimse, inandığı dine inanmadığı için başkasına kötülük yapmaz. Tanrı gibi hissettiği halde kötülük yapması da aslında bilinçaltında Tanrı'nın kötülük yapabileceği inancını görmemize sebep olmuştur.
Tüccarın birine bahşedilen din ise anlaşılabileceği üzere bin yıllar sonra din tüccarlığına sebep olmuştur. Kelepçelerini gevşetmeyi öğrenen bazıları, dini kendilerine göre yorumlamış ve kelepçe ile beraber beyinleri de paslanmış olanları köleleri haline getirmiştir. Öyle köleler ki, köle olduklarının farkında olmayan, hizmet ettiği varlık için insanlığını bile satacak köleler. Yıllardır beyinleri köle tacirleri tarafından bir oraya bir buraya satılarak sahip olduğu güçler kullanılmış köleler satmayı öğrenmiş, buldukları ilk fırsatta insanlıklarını satmışlardır.
Saçlarını savurarak güneş altında koşacak, denize girecek küçücük çocukların kafalarını örtmüş, inandığı dinin bunu emrettiği yalanıyla kendini rahatlatmıştır. Tıpkı inandığı din için oğlunu feda edecek peygamber gibi. Oğlunu feda etmesini emreden bir yaratıcıya itaat eden bir adam gibi. Asla bir baba gibi değil. Çünkü gerçek bir baba evladını korumak için Tanrıyı bile karşısına alır.
Bu din tüccarlarının bazıları bazı ülkelerin başına geçmiş, ülkeyi uçurumun kenarına kadar getirmiştir. Bu din tüccarları dini insanları öldürme dediği halde eli silahsız gençlerin canına kıymıştır.
Doğrular, insanların inandıkları şeylerin bilinçleri tarafından onaylanmasından ibarettir ve her zaman doğru ve daha doğru karşılaştığında doğru yanlıştır.
Bir insanı 20 kişi döverek öldürmek yanlıştır. Ama o insan küçücük bir kıza tecavüz ettiyse doğrudur ve öfkeyle akıtılan kanın ve alınan canın değeri yoktur. Peki o insan gerçekten tecavüz etmediyse? Kan beyninize sıçramadan önceki milisaniyelerde bu ihtimali düşünebilir misiniz? Hayır. O zaman sizi manipule etmeye çalışanlar için fiyatı en ucuz kölesiniz.
Peki herhangi bir insan duyduğu bu iğrenç şey karşısında soğukkanlı düşünebilir mi? Hayır.
O zaman umarım cennet ve cehennem vardır.
İnsanlar mantıkla yaşamazlar. Mantıkla yaşadıkları ilüzyonu kendini beğenmişliklerindendir. İnsan, duygularıyla yaşar.
İnsan, zaman adlı nehirde akıntıya kapılmış ve akıntının götürdüğü yere gidene kadar çırpınan bir varlıktan başka bir şey değildir. 4 boyutlu bir akıntının içinde 2 boyutlu bir olguyu yaşam sandığı şeyin merkezine koymuş 3 boyutlu bir varlık. Kendi vücudunun ürettiği hormonlara bile karşı gelemeyen ama kendini her zaman üstün gören bir varlık.
İnsanı insan yapan nedir? Bir an için ruh diye bir şeyin olmadığını düşünün. Gerçekten insanı insan yapan nedir? Bir aslanın zihnini sizinkiyle değiştirsek yaşayabilir misiniz? Elbette yaşayabilirsiniz. Tanrı, yaşamını devam ettirme görevini insanın iradesine bırakmayacak kadar tanıyor insanı. O yüzden bedeninizi, işlevini siz olmasanız da yapabilecek şekilde tasarlamıştır.
O zaman düşünceyi neden verdi? Hiç bir işe yaramaycaksa neden verdi? Şu ana kadar ne işe yaradı düşünce? Yaşadığı çevreyi tahrip etmekten, bir virüs gibi her yere yayılmaktan, tembellik etmeyi kolaylaştırmaktan başka ne işe yaradı?
İcatlar, keşifler, felsefi akımlar, okuduğunuz yazılar, izlediğiniz filmler, dinlediğiniz müzikler ne işe yaradı? Neden yaşıyorsunuz?
Buna sanırım herkesin bir cevabı var. Olmayanlar bile yaşamak için diye cevap verebilir. Haklılar da. Peki Tanrı'nın sizi yarattığı sebeple aynı mı yaşama amacınız? Tanrı sizi mutlu olun diye mi yarattı? Ya da dünyanın en güçlü insanı olun diye mi yarattı?
Tanrı, sizi yarattı. Çünkü yaratabiliyor. Bir amacı yoktu yaratırken. Tanrı bir anlamda da yaratıcıdır değil mi? Yaratmaktır onun amacı. İnsanı, hayatı, evreni, tüm bu düzeni.
Tanrıyı kim yarattı peki? Tabi ki kendi. Yaratıcı olduğuna göre kendini de kendi yaratması gerekir değil mi?
İnsanın yaşam amacı var olup, varlığını tamamlayana kadar istediğini yapmaktır. İşte bu yüzden bir şey yapmak zorunda hissedenler hep mutsuz, istediğini yapan veya yaptığı şeyi istediğini zanneden herkes mutlu.
Şöyle anlatayım
http://sketchtoy.com/59582538
http://sketchtoy.com/59582490
Bildiğiniz gibi zaman 4. boyuttur. Peki zaman 5. boyuttan baktığımızda bir eğri olduğunu göremez miyiz?
Zaman, bükülebilen bir şeydir ve doğrular zamanla değişir.
Bir insanın başka bir insanı öldürmesi doğru değildir. Ama eğer öldürdüğü insan bu insanın ailesini katletmişse çoğumuza göre doğru bir şey yapmıştır. Demek ki doğrular asla yeterli değildir. Her zaman daha doğru vardır. Peki öldürülen insan aslında öldürenin ailesini katletmemişse? İftira atılmış bir kurbansa? Demek ki doğrular asla doğru değildir ve her zaman içlerinde yanlış taşırlar.
Dinler, insanlara doğruları öğretmek için gelmemiştir. İnsanlara, doğru kabul edilen şeyleri " dayatmak " için gelmiştir. Toplumsal düzeni sağlayabilmek için insan beynine set koymaya gelmişlerdir. Ne kadar içki içince sarhoş olacağını bilmeyenlerin düzeni bozmalarını engellemek için, sorun kökten çözülmeye çalışılmış ve içki tamamıyle yasaklanmıştır. Ancak içki içemeyeceği bir dine sıcak bakmayanların da olacağı düşünülerek, cennette şarap nehirleri vaad edilmiştir. Sık dişini bu dünyada içme, cennette içkinin nehri var denilerek din insanların beyinlerine kelepçelenmiştir. Din bir yere hareket etmediği sürece insanların beyni de hareketlenmeyecektir.
Ne yazık ki insanlar her şeyi çürüttükleri gibi dini de çürütmüşlerdir. Beyinlerindeki kelepçe artık beyinleriyle bütünleşmiş, kendilerini Tanrı gibi hissetmelerine sebep olmuştur. Çünkü Tanrı gibi hissetmeyen kimse, inandığı dine inanmadığı için başkasına kötülük yapmaz. Tanrı gibi hissettiği halde kötülük yapması da aslında bilinçaltında Tanrı'nın kötülük yapabileceği inancını görmemize sebep olmuştur.
Tüccarın birine bahşedilen din ise anlaşılabileceği üzere bin yıllar sonra din tüccarlığına sebep olmuştur. Kelepçelerini gevşetmeyi öğrenen bazıları, dini kendilerine göre yorumlamış ve kelepçe ile beraber beyinleri de paslanmış olanları köleleri haline getirmiştir. Öyle köleler ki, köle olduklarının farkında olmayan, hizmet ettiği varlık için insanlığını bile satacak köleler. Yıllardır beyinleri köle tacirleri tarafından bir oraya bir buraya satılarak sahip olduğu güçler kullanılmış köleler satmayı öğrenmiş, buldukları ilk fırsatta insanlıklarını satmışlardır.
Saçlarını savurarak güneş altında koşacak, denize girecek küçücük çocukların kafalarını örtmüş, inandığı dinin bunu emrettiği yalanıyla kendini rahatlatmıştır. Tıpkı inandığı din için oğlunu feda edecek peygamber gibi. Oğlunu feda etmesini emreden bir yaratıcıya itaat eden bir adam gibi. Asla bir baba gibi değil. Çünkü gerçek bir baba evladını korumak için Tanrıyı bile karşısına alır.
Bu din tüccarlarının bazıları bazı ülkelerin başına geçmiş, ülkeyi uçurumun kenarına kadar getirmiştir. Bu din tüccarları dini insanları öldürme dediği halde eli silahsız gençlerin canına kıymıştır.
Doğrular, insanların inandıkları şeylerin bilinçleri tarafından onaylanmasından ibarettir ve her zaman doğru ve daha doğru karşılaştığında doğru yanlıştır.
Bir insanı 20 kişi döverek öldürmek yanlıştır. Ama o insan küçücük bir kıza tecavüz ettiyse doğrudur ve öfkeyle akıtılan kanın ve alınan canın değeri yoktur. Peki o insan gerçekten tecavüz etmediyse? Kan beyninize sıçramadan önceki milisaniyelerde bu ihtimali düşünebilir misiniz? Hayır. O zaman sizi manipule etmeye çalışanlar için fiyatı en ucuz kölesiniz.
Peki herhangi bir insan duyduğu bu iğrenç şey karşısında soğukkanlı düşünebilir mi? Hayır.
O zaman umarım cennet ve cehennem vardır.
İnsanlar mantıkla yaşamazlar. Mantıkla yaşadıkları ilüzyonu kendini beğenmişliklerindendir. İnsan, duygularıyla yaşar.
İnsan, zaman adlı nehirde akıntıya kapılmış ve akıntının götürdüğü yere gidene kadar çırpınan bir varlıktan başka bir şey değildir. 4 boyutlu bir akıntının içinde 2 boyutlu bir olguyu yaşam sandığı şeyin merkezine koymuş 3 boyutlu bir varlık. Kendi vücudunun ürettiği hormonlara bile karşı gelemeyen ama kendini her zaman üstün gören bir varlık.
İnsanı insan yapan nedir? Bir an için ruh diye bir şeyin olmadığını düşünün. Gerçekten insanı insan yapan nedir? Bir aslanın zihnini sizinkiyle değiştirsek yaşayabilir misiniz? Elbette yaşayabilirsiniz. Tanrı, yaşamını devam ettirme görevini insanın iradesine bırakmayacak kadar tanıyor insanı. O yüzden bedeninizi, işlevini siz olmasanız da yapabilecek şekilde tasarlamıştır.
O zaman düşünceyi neden verdi? Hiç bir işe yaramaycaksa neden verdi? Şu ana kadar ne işe yaradı düşünce? Yaşadığı çevreyi tahrip etmekten, bir virüs gibi her yere yayılmaktan, tembellik etmeyi kolaylaştırmaktan başka ne işe yaradı?
İcatlar, keşifler, felsefi akımlar, okuduğunuz yazılar, izlediğiniz filmler, dinlediğiniz müzikler ne işe yaradı? Neden yaşıyorsunuz?
Buna sanırım herkesin bir cevabı var. Olmayanlar bile yaşamak için diye cevap verebilir. Haklılar da. Peki Tanrı'nın sizi yarattığı sebeple aynı mı yaşama amacınız? Tanrı sizi mutlu olun diye mi yarattı? Ya da dünyanın en güçlü insanı olun diye mi yarattı?
Tanrı, sizi yarattı. Çünkü yaratabiliyor. Bir amacı yoktu yaratırken. Tanrı bir anlamda da yaratıcıdır değil mi? Yaratmaktır onun amacı. İnsanı, hayatı, evreni, tüm bu düzeni.
Tanrıyı kim yarattı peki? Tabi ki kendi. Yaratıcı olduğuna göre kendini de kendi yaratması gerekir değil mi?
İnsanın yaşam amacı var olup, varlığını tamamlayana kadar istediğini yapmaktır. İşte bu yüzden bir şey yapmak zorunda hissedenler hep mutsuz, istediğini yapan veya yaptığı şeyi istediğini zanneden herkes mutlu.
beach house'dan yeni single: saturn song
yazan: titiemre
tarih: 3/07/2014 01:48:00 ÖS
etiket: beach house, haber, müzik, the space project
yorum:
Hiç yorum yok
Lense records’un 14 sanatçının seslerini uzayda kaydedip bunlardan yeni parçalar ürettiği çalışmasının son ürünü beach house tarafından verildi. Voyager 1 ve Voyager 2 uydularının kayıt yaptığı bu çalışma, the space project, 19 nisan’da görücüye çıkacak.
bilal ile öğreniyorum
yazan: titiemre
tarih: 2/25/2014 01:32:00 ÖÖ
etiket: bilal ile öğreniyorum, tasarım, uğur saraç
yorum:
Hiç yorum yok
gözlüksüz 3D
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 2/13/2014 11:47:00 ÖS
etiket: 3D, gifs, sanat
yorum:
Hiç yorum yok