Beden
dersine girmeden önce biz erkekler sınıfta kıyafetlerimizi giyiyorduk. Çoğumuzda
spor ayakkabı yoktu. Hocamız bize parmak arası terlik giyebileceğimizi
söylemişti. Ama biz bu iğrençliğe karşı çıkıp eşofmanın altına burnu sivri
havaya kalkan kundura ya da köşeli kundura giyme teklifinde bulunmuştuk. Hocamız
da kabul etmişti.''La oğlum kapıyı açıp açıp durma, biri görcek rezil olcaz.''
demişti Mümtaz. ''Olum bişi olmaz giy hadi de çıkak'' demişti Tahsin. Ben ve
Fırat kıyafetlerimizi giymiş onları bekliyorduk. Herkes kıyafetlerini giyince
koşarak solana yol almıştık. Hocalar koridorlarda koştuğumuz için bize tebeşir
atıyor ama biz kıvrak hareketlerle tebeşirlerden kurtuluyorduk. Asena'ya taş
çıkarıyorduk. Toplam 6 sınıf 300 öğrenici hocaların gelmesini bekliyorduk. Bu
bekleme seansı çok özeldi çünkü salon ter kokmuyordu. ''Sağa dön, sola dön, ikili
sıra ol bir de oryantal yapın. Tamam serbestsiniz'' demişti beden hocamız. Bizim
grup dışarıda toplanmış devlet sorunlarını tartışıyor, bu konudan sıkılıp
Aleks'in iyi bir topçu olduğunu ama koşmadığı fikrinde buluşup, Ancelina
Coli'nin dudakları ile de muhabbetimizi sonlandırıyorduk. Biz 4 erkeğin yanında
bir de Oya vardı. Oya her okulda bulunan, kızlarla takılmayı sevmeyen, futbol
muhabbeti yapan, makyajın ne olduğunu sorduğumuzda bir futbolcu olduğunu
söyleyen bir kızdı. Bu kızlar genelde çirkin olurdu ama Oya'nın süpersonik bir
suratı ve fiziği vardı. Beyaz tenli, orijinal sarışın olması ve yeşil gözlü
olması onun Viktoryia Sıkrıt kızı olmak için yapılan VS sınavlarına girmeden
kazanacağının kanıtıydı. Herkes ondan hoşlanıyordu. Bende ona karşı minicik bir
duygu besliyordum. Hatta bu minicik duygu osuruk bile olabilirdi.
5 imizin hayatı bu noktadan sonra değişmişti.
Daha doğrusu Oya'nın doğum gününden sonra değişmişti. Doğum gününe biz 4 erkeği
çağırmıştı sadece. Oya zengin bir kızdı. Hediye konusunda yaratıcı olamamıştık.
Daha doğrusu paramız yetmemişti. Fırat çorap almış, Tahsin ve Mümtaz ise diş
macunu ve fırçası almıştı. Ben ise 0.5 uç almıştım. Sınıfta istediğinde
kimseden bulamıyordu, gerekli bir hediyeydi yani.
Pastayı yedikten sonra Oya bizi garaja
götürmüştü. Basgitar, Elektrogitar, Bateri ve Piyanonun olduğu bir garajdı bu. ''Hadi
biraz müzik yapalım'' dediydi Oya. Hepimiz bir enstrümana oturmuş bir şeyler
çalmayı deniyorduk. Oya, bu enstrümanların nasıl çalındığını bize
öğretebileceğini söylemiş bizde hemen kabul etmiştik. Hızlandırılmış dersler
alarak aletleri nasıl çalacağımızı 1 günde öğrenmiştik. Dersi derste dinleyip
bir gün de öğrenmiştik her şeyi. O gün Oya'nın evinde yine müzik yapıyorduk. Aletleri
nasıl çalacağımızı bildiğimiz için Oya şarkı söyleme kısmına geçelim demişti. Vega'dan
Hafif Müzik parçasını söylüyor bizde çalıyorduk. Ertesi gün okulda 5 imiz
sınıfın içindeki çöp kutusunun etrafında kalemlerimizi açarken Oya şarkı
söyleyelim diye ısrar etmişti. Bizde okul çıkışı Oya'lara gidip yine Vega'dan
Hafif Müzik'i çalmıştık. Bu sefer hatalar daha az, ses ise daha güzel çıkıyordu.
''Oğlum oğlum…Oğlummm, oğlum kalk dışarıda
birileri seni soruyo hadi'' demişti anam. Ağzımın etrafındaki salya izlerini
silmeye çalışırken kapıda bizimkileri görmüştüm. Hepsinin ağzı kulaklarına
girmiş bir şekilde bana sırıtıyordu. ''Olum Oya bizim şarkının videosunu çekmiş
internete koymuş. 1 milyon insan layklamış. Ünlü olduk olum ünlü'' demişti
Tahsin. Kapıyı suratlarına kapatıp yatağıma yatmaya gitmiştim. Jeton sonradan
düşmüştü. Hemen kapıyı açıp ''Olum bak git. Doğru mu bu Oya'' demiştim. Oya göz
kırparak onaylamıştı. ''Bekleyin burada üstümü giyip dışarıda bunu kutlayalım''
demiştim. Kutlama biraz gecikmişti. Annem ekmek almak için beni BİM'e
gönderirken karşı komşu ve 1. kattaki Murtaza abi içinde farklı dükkânlara
gitmek zorundaydım. Apartmandan çıkarken mahallemizin bakkalı Erdal abi BİM'den
iki ekmek almamı istemişti.''Erdal abi sen zaten ekmek satmıyon mu, uğraştırma
beni yav''demiştim. ''Olum ben 750 bine satıyorum BİM 400 bine. Orası daha
ucuz. Hadi git de gel. Paranın üstüde senin olur hem çakal'' demişti Erdal abi.
İki ekmek için bana 850 bin vermişti. İçimden Erdal abiye sövmüştüm.
Eve geldiğimde bizimkilerle dışarıda kutlama
yapmıştık. Kutlama dediğimde milletin ziline basıp kaçmak ve adam başı iki
meybuzdu. ''Eee şimdi bizden imza falan mı alcak insanlar? '' demişti Tahsin. ''Hayır.
O seviyeye gelebilmemiz için televizyona çıkmak gerek'' demişti Fırat. Ertesi
gün beklenen olmuştu. Saba Tümer'in programından teklif almıştık. Programa
çıkıp çıkmayacağımızı okul çıkışı sınıftaki çöp kutusunun etrafından tartışmıştık.
Bizimkiler çok istekliydi. Ama ben o programı hiç sevmediğim için
gelemeyeceğimi söyledim. Önce itiraz ettiler sonra daha az yol parası
ödeyecekleri için hemen kabul ettiler. Namızsızlar.
O ün okula gitmeyip hayatımda ilk kez Saba
Tümer'in programını izlemiştim. Bizim şarkımız çaldığında bizimkiler tek tek
masanın etrafına gelmişti. Saba Tümer benim nerede olduğumu sorduğunda ise
bizimkiler Basurlu kabız olduğumu söylemişlerdi. Yeni bir hastalık üretmişlerdi
heyecandan. O an karnım ağrımaya başlamıştı işte... Saba Tümer'in programı tüm
yılışıklığıyla devam ediyordu. Çok güzel çaldığımızı ve çok başarılı
olacağımızı söylemişti. Son anlara doğru grubun ismini sormuş, bizimkiler
birbirlerinin suratlarına bakmaya başlamıştı. İçimden defalarca ''Galoş''
lafını geçirmiştim. Oya sonunda bir şeyler söylemişti. ''Galoş''... Sevinçten
kanepenin üzerinde takla attığımda annem mutfaktan kafama doğru falsolu bir
şekilde terlik atmış, beni kafamdan vurmuştu. Programdan sonra toplantı için
yine sınıftaki çöp kutusunun etrafında buluşmuştuk. ''Bence daha dikkat çekici
bir şarkı söyleyip, Okan'ın programına konuk olmalıyız'' demişti Oya. ''Şebnem
Ferah'' demiştim ben de. Herkes yutkunmuş, sesi kısık bir şekilde ''Saçmalama''
demişti. Ben Oya'ya baktım Oya bana. Ben O'na baktım o bana. Ben ona yine
bakarken gözünün hemen altında bir kirpik vardı. Aldım onu alt mı üst mü diye
sordum. Dilek tuttu ve üst dedi. Üst çıktı. Biz 4 erkek hep bir ağızdan ''ne
tuttunn'' diye bağırdık o ise ''Hadi müzik yapalım demişti. Tam kutunun oradan
ayrılırken Tahsin ''beni bırakın burda, ucum kırıldı yine, bensiz dönün
sıralarımıza'' demiş bizi iyice duygulandırmıştı.
Şebnem Ferah'ın Hoşçakal şarkısını
cover'lıyorduk. Bizim için çok zordu. Ama sonunda başarmış, videoyu internete
koymuştuk. Büyük gün gelmişti. Okan Bayülgen Şebnem Ferah'ın da konuk olduğu
programa bizi çağırmıştı. Oya ve ben soğukkanlılığımızla bilinen insanlarken,
Okan'ın teklifi sonrası önce kolbastı oynamış sonra Harran Ovasından figürler
sergileyip bir de Ege yöresinden oynamıştık... Yine sınıftaki çöp kutusunun
etrafında toplanmış, programa nasıl gideceğimizi düşünüyorduk. Oya'nın babası
bizi bırakabileceğini söylemişti ama biz kabul etmemiştik. Büyük gün gelmişti. Metrobüs
durağında metrobüs beklerken aramızda oluşan aile bağı bizi birbirimize iyice
bağlamıştı. Metrobüs sonunda gelmişti. Çok şaşkındık. Metrobüs bomboştu. ''Olum
boş metrobüse binilmez, gelin inelim. Koltuk altı kokusu bile yok olum burda''
demişti Tahsin. ''La gelin şuraya belki bizim için özel tutulmuştur bu
metrobüs'' derken neden boş olduğunu anlamıştım. Vatan Şaşmaz ön taraflarda
oturuyor, millete sırıtıyordu... Okan Bayülgen'in programına vardığımızda saat
henüz 10 du. Sabah 10. Geç kalmamak için çokça erken gelmiştik. Zaman geçmiş
program başlamıştı. Şebnem Ferah tüm güzelliği ile oradaydı. Hepimiz kıyafetlerimizi
giymiş, şarkımızı söylemeyi bekliyorduk. Oya bir kaç dakika sonra gelmişti. Muhteşem
bir elbise ile inanılmaz derecede çekici görünüyordu. Sanırsam içimdeki o
minicik duygu kocaman bir ergen olmuştu... Reyhan bize zaten playbek
söyleyeceğimizi bu yüzden heyecanlanmamız gerektiğini söylemişti. Önce şaşırmış
sonra da karşı çıkmıştık.''Hayırr biz canlı söylicez kadınn!'' dediğimizde ise
bize kızmıştı. Reklama gidildiğinde Okan ile konuşmuş, o da bunun mümkün
olmadığını söylemişti. Tek çare olarak Şebnem'in yanına gitmiş saatlerce
yalvarıp bacaklarına sarılmıştık ama işe yaramamıştı. Son olarak ''The
Galoş''un imzalı fotoğrafını verdiğimizde ise Okan ile konuşmaya gitmişti.
Ve sıra bize gelmişti.
Hııhımm...Mmmııhh..Hıhıhhımm..Seniiii
ararken kendimiiiiii kayyyybetmekten yoruldum...
Oya harika söylemiş, biz harika çalmış, herkes
bize hayran kalmıştı. Okan Bayülgen ilk kez bir şarkıyı bu kadar beğendiğini
söylemesi yetmezmiş gibi Şebnem Ferah'da düet teklifinde bulunmuştu. Çok
şaşkındık. O gün bütün Türkiye bizden konuşuyordu. Cuma günüydü. Twitter'da çok
fazla konuşuluyorduk. Ekşi sözlükte ise gelmiş geçmiş en çok entry girilen konu
olmuştuk bir anda. ''Yaaa siz nasıll bişisiniz böyleee yaaa ? Hiiiiihh. Aaaaa. Reyahn,
çok fena değil mi bunlar ya ? '' demişti. Okan Bayülgen. ''Sizin adınız ne peki
diye de eklemişti. ''Galoş'' demiştik. ''Taaamammmm. Taaammaamm. Kesin
alkışlamayı... Albümünüzün bütün masrafları benden demişti bir de Okan'cığım.
1 hafta sonra albümü yapmıştık. Şarkıların
hepsi cover'dı. Albüm yurt dışına da yayılmıştı. Türkiye'de bir numaraydık. 1
ay sonra Jastin Bibır'ın yerine bizim şarkılarımız youtube de 55 milyon
layklanmıştı. Avrupa'da turnelere başlamıştık. Her ünlü insan gibi bizde
bağımlı olmuştuk. Biz sigaraya, uyuşturucuya, alkole bağımlı değildik. Jelibon'a
bağımlı olmuştuk. Bütün paramızı jelibona yatırıyor, tüm ülkelerde bize ait
jelibon fabrikaları kuruyorduk. Hatta yaptığımız 5. albümün adı da jelibon
olmuştu. Paramız azalıyor, aramızdaki arkadaşlık sönüp gidiyordu... Irak'ta
yaptığımız bir konserde ise ben arkadaşlarımı kaybetmiştim. Irak'ta kimse beni
tanımıyordu. Bu yüzden Türkiye'ye dönmem 1 ayımı almıştı. Döndüğümde ise eskisi
kadar ünlü değildim. Piyasa Demet Akalın'a, Serdar Ortaç'a, Halil Sezai'ye
kalmıştı. Türkiye'ye geldikten 3 hafta sonra arkadaşlarımı aramış ama bir türlü
bulamamıştım. Fakirleşiyordum iyice. Sonunda ana ocağına dönmüştüm. 2 ay sonra
arkadaşlarımı bulmaya yine devam ediyordum. Sonunda bu işten umudumu
kesmiştim...
Eski okulumun önünden geçerken sınıfıma, çöp
kutusunun oraya gitmiştim. Koridorda Oya'nın berrak sesi yankılanıyordu. Fırat'ın
ağlamaklı sesi, Mümtaz'ın ortama yaydığı koku ve Tahsin' nin suskunluğunu
hissedebiliyordum. Koşarak yanlarına gitmiştim. Jelibon çekiyorlardı yine
namızsızlar. Arkadaşlarımı çöp kutusunun orada bulmak benim için çok güzel bir
şeydi. Önce sarıldık, sonra da ağlaştık. Geçen yıllar hakkında konuşmuştuk. Sonra
arayı açmamak dileğiyle birbirimizden ayrılmıştık... Ben ise çöp kutusunun
içindekileri konteynıra boşalttıktan sonra çöp kutumuza sarılıp onun içine
galoş koymuştum. O gün onun içinde uyumuştum.
-titiemre
Görsel: Umut Sarıkaya
(siz de yazı/fikir/görsel/liste/deneme göndermek istiyorsanız iletişim bölümüne uğrayınız)