gösterime giren filmler | 9 mart


The Woman in Black


Yönetmen: James Watkins
Senaryo: Susan Hill(kitap), Jane Goldman
Tür: Korku, gerilim, dram
Oyuncular: Daniel Radcliffe, Janet McTeer, Ciaran Hinds
Yapım: İngiltere, Kanada, İsveç, 2012, 95′




John Carter

Yönetmen: Andrew Stanton
Senaryo: Andrew Stanton, Mark Andrews, Michael Chabon
Tür: Aksiyon, macera, fantastik
Oyuncular: Taylor Kitsch, Lynn Collins, Willem Dafoe
Yapım: ABD, 2012, 132′




Journey 2: The Mysterious Island

Yönetmen: Brad Peyton
Senaryo: Brian Gunn, Mark Gunn
Tür: Aksiyon, macera, komedi
Oyuncular: Josh Hutcherson, Dwayne Johnson, Michael Caine
Yapım: ABD, 2012, 94′




Seninki Kaç Para

Yönetmen: Hakkı Görgülü
Senaryo: Hakkı Görgülü
Tür: Komedi, dram, macera
Oyuncular: Vatan Şaşmaz, Fulden Akyürek, Melih Oğuzhan
Yapım: Türkiye, 2012, 97′




Un amour de jeunesse

Yönetmen: Mia Hansen – Love
Senaryo: Mia Hansen – Love
Tür: Dram, romantik
Oyuncular: Lola Creton, Sebastian Urzendowsky, Magne-Havard Brekke
Yapım: Fransa – Almanya, 2011, 110′




Texas Killing Fields

Yönetmen: Ami Canaan Mann
Senaryo: Don Ferrarone
Tür: Polisiye, dram, tarih
Oyuncular: Sam Worthington, Jeffrey Dean Morgan, Chloe Grace Moretz
Yapım: ABD, 2011, 105′




Max Begins

Tür: Animasyon
Seslendirenler: Engin Altan Düzyatan, Özge Özpirinçci, Sezen Aksu

paylaş:

fetih 1453 (2012)

Yönetmen: Faruk Aksoy

Senaryo: Atilla Engin, İrfan Saruhan
Oyuncular: Devrim Evin, İbrahim Çelikkol, Dilek Serbest
Tür: Aksiyon | Macera | Dram | Savaş | Tarih
Tıl: 2012
Süre: 130 dak.
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe

Bilmem kaç milyon Türk Lirası harcanmış, kaç aydır reklamları boy boy gösterilen, sosyal medyada sürekli muhabbeti çevrilen, efektler konusunda Türkiye için çığır açıldığı söylenen bir yapımdan bahsediyoruz. Böyle olunca izleyicide hafif bir beklenti oluşabiliyor fakat sadece fragmanını izleyen biri çok rahat görebilir ki ense kısmından saplanıp boğazdan çıkan mızrak, darbeyi alan vatandaş atının üzerinden yere düştüğünde nasıl oluyor da şekli bozulup ense ve boğaz kısmındaki parçalar birbirine paralel olamıyor yahut bu görüldüğü halde nasıl düzeltilmiyor. O sebeple çok da bir beklentiyle gitmedim filme hatta tahminlerim doğru çıktı diye şu an sevinmekteyim.
Film baştan savma bir defa. Konuyu okuyorsunuz, düşünüyorsunuz en azından ilkokul tarih derslerinden az çok bir bilgi sahibisiniz ve tarih için önemli bir konu olduğunu biliyorsunuz, e hal böyle olunca, 17 milyon dolar gibi bir para harcanınca bir de üzerine 2 yıllık bir çekim süresi eklenince ortaya çıkacak ürünün kıymetini biçemiyorsunuz. Ama ne elde ediyorsunuz, kocaman bir hiç.
Bir defa oyunculuklar çok kötü, neden oyuncu seçiminde bu kadar basite kaçınılmış pek anlamadım. Hadi onu da geçtim diyaloglar, mimikler bunlar en azından filmi kotarabilir nicelikler olabilirdi diye düşünüyor insan ama onlar da berbat. Bir sahneden diğerine atlarken ne oldu ne bitti anlamakta güçlük çekiyor ya da anlamak istemiyor izleyen. Sanki yarım yamalak özetlerin bir araya getirilişi gibi bir şey çıkmış ortaya.

Dil konusunda pek söyleyecek bir şeyim yok, evet belki en azından Bizanslılar kendi dilerinde konuşabilirler ve altyazı geçebilirdi ama beni çok da rahatsız etmedi. Ama iki taraf için biçilen kişilikler güldürücü. Bizanslılarda bir sinir, bir kendini beğenmişlik, bir çirkeflik havası, onlar kötü, yine Bizans topraklarında yaşayan dil âlimleri sokaktan toplanılmış dilenci havasında, Osmanlılar ise yüzlerine nur yağmış bireyler, aksakallı, göbekli, sevimli bir âlim vs. bu ayrımcılığa neden gidilmiş pek bilemiyorum.
Göğsü tıraşlı erkekler, bembeyaz inci gibi dişler, özellikle –yor ile biten fiillerin baskın baskın söylenişi, bunlar hep irrite edici detaylar, hatta detay bile değil.
Koskoca Fatih Sultan Mehmet’in çelimsiz, bakımsız, deli gibi bir halinin olması, Ulubatlı Hasan karakterinin Mehmet’in önünde durması, artık nasıl yorumlanacağından mı korkuldu bilemiyorum ama padişahın değil ilişkiye girmesi karısını öpmemesi, kadın o kadar yasemin kokuları sürüyor, o sahneleri izliyoruz fakat bir şey gördüğümüz falan yok. Bunun yanında Hasan’ın seks hayatı üzerine bir sürü sahne çekilmiş. Tarih konusunda pek bilgim yok da, Hasan imanlı biri olsa gerek, tek gecelik ilişkiye girdi girecek bir çizgide ilerliyor, hamile falan bırakıyor Era’yı, savaş esnasında Era’ya yazan düşmanı gözüne kestiriyor, kırk saat bu iki vatandaşın kavgasını izliyoruz, dışarıda bu esnada kıyamet kopuyor tabii, hele hele iki vatandaş kavgalarını sürdürürken o zindan benzeri yerlere hangi ara geldiler bilemiyoruz.
Ama bu önemli sahnelerin aksine gemilerin deniz üzerinden değil de odunlar üzerinde kaydırılarak Haliç’e sürüklenişini anlamıyoruz bile, geçip gidiveriyor.

Mehmet’in ne istediğini bilmeyen ergen çocuk davranışları ise güldürür cinsten, elindeki sopayı atıp, laf sokup gitmeler, bir bilmişlik havası, hele hele o rüya sahnesi neydi öyle diye sormak istiyorum.
Savaş kazanıldıktan sonra korku içindeki halkın içine doğru yürüyen padişahın “korkmayın” demesi bile komik, neden korkmasınlar yahu, daha 5 dakika öncesine kadar kadınların kocalarını doğruyordunuz, her yerde çığlıklar, top sesleri yükseliyordu. Ama ne oluyor, padişah söyledi diye korkuları geçiyor, bu da yetmiyor siyasetçilerin depremde kurtarılan bilmem kaç günlük bebeği ziyarete gidip kucaklamalarına benzeyen bir sahneyle karşılaşıyoruz. Çocuğun teki padişaha doğru kollarını açıyor hatta padişah onu kucağına aldıktan sonra padişahın sakalına gıdı gıdı bile yapıyor, bir duygu seli bir duygu seli sormayın gitsin. Aynı duyguları bu kadar duygusuz bir filmde padişahın savaşa hazırlanıp, giyinip kuşanırkenki sahnesinde izledik, padişahın erkek çocuğu yavrucuk baba hasreti çekiyor da padişah hiç taviz vermiyor ama birden padişahın çocukluğu geliyor da aynı duyguları yaşamış olduğunun farkına varıyor ve oğluna sarılıyor, bir de Hasan ile Era arasındaki göz kırpmalar, bütün duygu bu filmdeki. Filmin en iyi oyuncuları lağımcılardı bence, gerisi yalan.

Bilmem kaç milyon dolar harcanmış ya hani müthiş efektler yapılmış, yahu izlerken gözümüze gözümüze sokmuşsunuz efektleri, Mehmet kartpostalın üzerinde yürüyormuş izlenimi veriyor örneğin İstanbul’u alıp kapılardan geçerken, karşıda Ayasofya, film başlarken kartal mıdır şahin midir, onun gözünden görüyoruz ve Edirne’ye ulaşıp ta Mehmet’in doğumunun geçtiği sahnede pencereye konuveriyor, ben oradaki sahnede kamera sağa kayıp erkek çocuğunun doğduğu öğrenen babaya kayarkenki sahneyi söylüyorum, kartal yerine mavi bir karartı izledim, Bizanslıların sarayı desen öyleydi, semalardan izlenen İstanbul, arada bir gölge yok yahu, boşlukta yürüyen insanlar vs.
Filmin bir ses miksajı var, işte sinemalardaki geçici sağırlık uyarıları bu film için yapılmış gibi, gürültüden ibaret, tabii ki savaş sahnesinde gürültü olacak ben o şekildeki bir sesten bahsetmiyorum, bildiğiniz kuru gürültü. Müzik duymadığım için ona pek bir şey diyemeyeceğim.
Recep İvedik, Çılgın Dersane gibi filmlerin yapımcılığını yapmış birinden nasıl epik bir Fatih filmi bekleniyordu pek anlamıyorum ama epiklik mepiklik yok zaten.

Film IMDb’de de boyuna oylanıyor, bugün (9.3.11) itibari ile yaklaşık 23 bin kişi filmi oylamış ve yukarıda bir sürü özelliğini saydığımız film için 8.3/10 puanı layık görmüş bu kullanıcılar. Enteresan diyorum. Ki bu değer dün 8.4 idi. Daha çok düşer mi nereye kadar düşebilir pek kestiremiyorum. Hayırlısı diyelim.
Tabii bu benim görüşüm, diğer görüşlere de saygı duyarım da yıl olmuş 2012, yani. Lakin sinema salonlarında ayakta alkışlandığı Allahuekber nidalarının salonları doldurup kulakları çınlattığı da görülmüş, zevk meselesi tabii.
Sonuç olarak her ne kadar sevilse, her ne kadar nefret edilse de 17 milyon dolar harcanan film çoktan kendi masrafını karşıladı mı karşıladı, çoktan yapımcı ve emek verenlerin ceplerini doldurdu mu doldurdu, en çok Türkiye’de en çok izlenen film unvanını aldı mı aldı, en azından biri çıkıp Türkiye’de en çok izlenen film hangisi sorduğunda cevabımız Recep İvedik olmayacak, bu sevindirici bir haber.
Filmi izlemeyin demiyorum, şimdiye kadar zaten bir sürü insan izledi, kararsız kalanlar için de çok merak ediyorsanız gidin izleyin, 130 dakika, paranıza değmiyor diye bir şey yok, çok merak etmiyorsanız da indirip izlersiniz, dvdsi çıkar alıp izlersiniz ya da televizyonda gösterilir zaten.


Fragman izle

paylaş:

hung


Yapımcılar: Colette Burson, Dmitry Lipkin
Oyuncular: Thomas Jane, Jane Adams
Tür: Komedi | Dram
Yıl: 2009-2011
Süre: 30 dak.

Her ne kadar komedi kategorisinde yer alsa da genellikle dram öğeleri içeren tabii yer yer kahkahalarla boğulmama sebep olan bir HBO dizisi olan Hung, adından da anlaşılacağı gibi penisi normale göre büyük olan bir vatandaşın başından geçen enteresan olaylar silsilesini konu ediniyor.
Ray Drecker zamanında örnek bir ailenin bir çocuğu, lisenin efsane öğrencilerinden biri, beysbol takımının kaptanlığını yapmış, yakışıklı, seksi, ideal bir birey. Jessica adında bir kızla evleniyor, Jessica’nın da Ray’den geri kalır bir yanı yok, güzel, alımlı, ponpon kız vs. Birbirlerine âşıklar, evlendiklerinden bir süre sonra da biri kız diğeri erkek olmak üzere ikizleri oluyor. Ray aynı okulda basketbol koçluğu yapıyor, Jess ise ev hanımı.
Başlangıçta ve uzun süre her şey mükemmeliyete yakın giderken bir süre sonra kriz patlak veriyor, aile içinde sorunlar meydana geliyor, zincirleme reaksiyonlar derken zamanında deliler gibi aşık olan çift boşanmayla karşı karşı geliyor. Jess bir süre sonra başka biriyle evleniyor.
Küçüklüğünden beri aynı evde yaşayan Ray iki çocuğuyla birlikte yaşamını sürdürmeye çalışıyor.
İkizler klasik sorunlu ergen tavırlarında, fiziksel olarak da anne ve babasına çok da benzer bir yanları yok. Atletik vücuda sahip baba ve incecik bedeniyle göz dolduran anneye göre çocuklar obez duruyor. Hatta ebeveynlerini görenler çocuklar hakkında “böyle anneden babadan bu çocuklar nasıl çıktı” gibi düşüncelere kapılıyorlar.

Kriz, parasızlık, okuldaki çalışanların teker teker işten çıkarılmasından doğan stres derken bir de evde çıkan yangınla iyice hayatları altüst olan minik aile, bir anda çocukların annelerine taşınmasıyla tek kişiye düşüyor. Ray parası olmadığından evini tamir ettiremiyor, vergi borçlarıyla hayatını iyice çıkmaza varıyor vs. Yaşam alanı olarak da evinin hemen yanındaki gölün kenarına kurduğu çatırı seçiyor. Komşu faciasını da arada bir yaşayan Ray, şans eseri gördüğü “nasıl milyoner olunur?” temalı seminere katılmaya karar veriyor.
Şans eseri, zamanında tek gecelik ilişki yaşadığı Tanya ile karşılaşır. Tanya ise işleri kesat giden bir şairdir, ev kirasını zor öder hale gelmiştir ve iş bulmak için çabalar.
Seminer esnasında konuşulan, sahip olunan yetenek ve bu yeteneğin nasıl pazarlanarak paraya dönüştürüleceği konusu akılların bir kenarında dursun, Tanya ile Ray o gece de birlikte olurlar. Fakat bunda bir duygusallık söz konusu değildir, şair Tanya ise işin sevişme kısmında duygusallık isteyen kişi olduğundan Ray’ın yataktan çıkıp onu yalnız bırakmasına ve soğuk tavırlarına sinirlenir ve aslında Ray’ın hayatını baştan sona değiştirecek fikri kafasına sokacağını bilmeden penisiyle dalga geçer ve sahip olduğu tek şeyin kocaman penisi olduğunu söyler.
Ray de düşündüğünde bunun doğru olduğunu ve sahip olduğu yetenek olan büyük penisini nasıl pazarlayabileceğini düşünür.
Başta yola tek başına çıkacakken duruma Tanya’nın estetik ve zekâsı da girince ortaya bir erkek fahişe bir de kadın pezevenk çıkmış olur.
Baştan sona enteresan bir konuyu işleyen dizi toplamda 3 sezondan oluşuyor ve her sezon yaklaşık 25er dakikalık 10 bölümden meydana geliyor. Aslında devamı getirilmesi planlanan dizi HBO’nun iptal ettiği diziler arasında yer alıyor.
Eğlenceli yapısı, hoş müzikleri, enteresan konusu ve iyi kurgusuyla izlenmeye değer bir dizi olan Hung, harcanan diziler arasında.


paylaş:

sinemanın en seksi 25 kadın karakteri



Empire Magazin sinemanın gelmiş geçmiş en seksi kadın karakterleri üzerine kafa patlatmış ve ortaya şöyle bir sonuç çıkmış:
(Söylemeden edemeyeceğim, Hermione Granger’in neresi seksi? Ve de Eva Green’in oynadığı tüm karakterler seksi değil mi? Son olarak, birinci olmamış.)

25. Gilda - Oyuncu:  Rita Hayworth
Film:  Gilda (1946)

24. Neytiri - Oyuncu:  Zoe Saldana
Film:  Avatar (2009)

23. The Bride - Oyuncu:  Uma Thurman
Film:  Kill Bill (2003, 2004)

22. Prin:cess Amidala - Oyuncu:  Natalie Portman
Film:  The Star Wars prequel trilogy (1999–2005)

21. Persephone - Oyuncu:  Monica Bellucci
Film:  The Matrix Reloaded / The Matrix Revolutions / Enter The Matrix (oyun) (2003)

20. Barbarella - Oyuncu:  Jane Fonda
Film:  Barbarella (1968)

19. Xenia Onatopp - Oyuncu:  Famke Jannsen
Film:  Goldeneye (1995)

18. Elizabeth Swan - Oyuncu:  Keira Knightley
Film:  Pirates Of The Caribbean 1-3 (2003–2007)

17. Mystique - Oyuncu:  Rebecca Romijn
Film:  X-Men (2000), X2 (2003), X-Men: The Last Stand (2006)

16. Lisbeth Salander - Oyuncu:  Noomi Rapace (Sweden) / Rooney Mara (US)
Film:  The Girl With The Dragon Tattoo, The Girl Who Played With Fire, The Girl Who Kicked The Hornets' Nest (2010–2012)

15. Satanica Pandemonium - Oyuncu:  Salma Hayek / Ara Celi
Film:  From Dusk Till Dawn / From Dusk Till Dawn 3: The Hangman's Daughter

14. Catherine Tramell - Oyuncu:  Sharon Stone
Film:  Basic Instinct (1992)

13. Sugar Kane - Oyuncu:  Marilyn Monroe
Film:  Some Like It Hot (1959)

12. Leeloo - Oyuncu:  Milla Jovovich
Film:  The Fifth Element

11. Tina - Oyuncu:  Cameron Diaz
Film:  The Mask (1994)

10. Ramona Flowers - Oyuncu:  Mary Elizabeth Wanstead
Film:  Scott Pilgrim Vs The World (2010)

9. Vesper Lynd - Oyuncu:  Eva Green
Film:  Casino Royale (2006)

8. Hermione Granger - Oyuncu:  Emma Watson
Film:  Harry Potter And The Philosopher's Stone (2001) – Harry Potter And The Deathly Hallows: Part 2 (2012)

7. Black Widow - Oyuncu:  Scarlett Johansson
Film:  Iron Man 2 (2010) and The Avengers (2012)

6. Princess Leia - Oyuncu:  Carrie Fisher
Film:  Star Wars (1977), The Empire Strikes Back (1980), Return Of The Jedi (1983)

5. Nancy Callahan - Oyuncu:  Jessica Alba
Film:  Sin: City (2005)

4. Selene - Oyuncu:  Kate Beckin:sale
Film:  Underworld series (2003–2012)

3. Catwoman - Oyuncu:  Michelle Pfeiffer
Film:  Batman Returns (1992)

2. Jessica Rabbit - Oyuncu:  Kathleen Turner (ses); Amy Irvin (şarkı); Betsy Brantley (model)
Film:  Who Framed Roger Rabbit (1988)

1. Lara Croft - Oyuncu:  Angelin:a Jolie
Film:  Lara Croft: Tomb Raider (2001) and Tomb Raider: Cradle Of Life (2003)

paylaş:

2012 film independent spirit awards



Oscar Ödülleri’nden önce dağıtılan son ödül olan Independent Spirit, bir diğer deyişle Bağımsız Ruh, The Artist’in galip geldiği bir final yaşadı. 4 ödül alan The Artist, rakiplerini gölgede bırakan bir performans sergilemiş oldu.
Tam liste şu şekilde:

En İyi Film: The Artist
En İyi Yönetmen: Michel Hazanavicius, The Artist
En İyi Erkek Oyuncu: Jean Dujardin, The Artist
En İyi Kadın Oyuncu: Michelle Williams, My Week with Marilyn
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Christopher Plummer, Beginners
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Shailene Woodley, The Descendants
En İyi Senaryo: The Descendants; Alexander Payne, Nat Faxon ve Jim Rash
En İyi İlk Senaryo: 50/50; Will Reiser
En İyi Görüntü Yönetimi: The Artist; Guillaume Schiffman
En İyi İlk Film: Margin Call
En İyi Uluslararası Film: A Separation
En İyi Belgesel: The Interrupters
John Cassavates Ödülü: Pariah
Kurgudan Daha Gerçek Ödülü: Where Soldier Come From; Heather Courtney
Takip Edilmesi Gereken İsim Ödülü: Mark Jackson, Without
Piaget Prodüktör Ödülü: Sophia Lin, Take Shelter
Robert Altman Ödülü: Margin Call
paylaş:

oscar'lar sahiplerine kavuştu | 2012



Hoş bir törenle Akademi Ödülleri sahiplerini buldu. Cirque Du Soleil’in muazzam gösterisi geceye renk katan ayrıntılardan biri oldu. Beklenen oldu ve TheArtist ödülleri kucakladı, tabii Hugo’yu da unutmamak gerek. Tam liste şu şekilde:

En İyi Film: The Artist
En İyi Yönetmen: Michel Hazanavicius
En İyi Erkek Oyuncu: Jean Dujardin / The Artist
En İyi Kadın Oyuncu: Meryl Streep / The  Iron Lady
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Christopher Plummer, Beginners
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Octavia Spencer, The Help
En İyi Senaryo: Midnight in Paris
En İyi Uyarlama Senaryo: The Descendants – Alexander Payne, Nat Faxon ve Jim Rash
En İyi Animasyon: Rango
En İyi Yabancı Dilde Film: A Separation
En İyi Belgesel: Undefeated
En İyi Sinematografi: Hugo – Robert Richardson
En İyi Kurgu: The Girl with the Dragon Tattoo – Angus Wall ve Kirk Baxter
En İyi Sanat Yönetimi: Hugo – Dante Ferretti ve Francesca Lo Schiavo
En İyi Kostüm: The Artist – Mark Bridges
En İyi Müzik: The Artist – Ludovic Bource
En İyi Şarkı: Man or Muppet – Brett McKenzie
En İyi Ses Kurgusu: Hugo – Philip Stockton ve Eugene Gearty
En İyi Ses Miksajı: Hugo– Tom Fleischman ve John Midgley
En İyi Görsel Efekt: Hugo – Rob Legato, Joss Williams, Ben Grossmann ve Alex Henning
En İyi Makyaj: The Iron Lady – Mark Coulier ve J. Roy Helland
En İyi Kısa Animasyon: The Fantastic Flying Books of Mr. Morris Lessmore / William Joyce – Brandon Oldenburg (Filmi bu linkten izleyebilirsiniz)
En İyi Kısa Film: The Shore – Terry George, Oorlagh George
En İyi Kısa Belgesel: Saving Face
paylaş:

we miss you

Sıkışan trafiğin ortasında bir ceylan çıkıp size “seni özledik, nerelerdeydin?” dese cevabınız ne olurdu. Bulutlara değen gökdelenler, görmekte güçlük çektiğimiz toprak ve giderek mahvettiğimiz bir doğa. Sosyal mesaj içerikli kısa film kendini izlettiren cinsten.
İyi seyirler.

paylaş:

partly cloudy

Bebekleri leylekler getirir, evet. Peki, bu bebekler nereden gelir? Stratosferde bulutlar tarafından yapılan bebekler leyler tarafından ailelerine kavuşturulur. Minik yavrular, kuşlar, köpekler, kediler. Her biri birbirinden sevimli. Fakat her bebek sevimli değildir, bazıları tehlikelidir de. Timsah, kirpi, yılan balığı yavrularını düşünün ve bir de onlarla baş eden bir leyleği.
İyi seyirler.

paylaş:

noodles

Verdiğiniz siparişten sonra tek derdiniz karnınızı doyurmak olabilir ta ki kapıdan hoş bir hatun girene kadar. Artık tek dileğiniz onunla göz göze gelmektir. Ama karşınıza bazı küçük sorunlar çıkabilir, siz de o sorunlara ritim uydurmak zorunda kalabilirsiniz.
İyi seyirler.

paylaş:

a sure moment

Anı yakaladığımızda neyi ölümsüzleştirdiğimizi biliyoruz çoğu zaman, lakin elimize bir fotoğrafı aldığımızda anlamını çıkartmak çok da kolay olmuyor, belki bir otobüs bekleyen bir adam, belki aşkı arayan bir kişi, belki de hayata tutunmaya çabalayan bir genç.

paylaş:

sokak sanatı: anlatacak çok şey var


Sanat her yerde ve bize bir şeyler anlatmak istiyor. Düşünmemize ve olaylara bakış açımızdaki yanlışlığı görmemizi sağlıyor. Hatanın tekrarlanmaması için uğraşıyor, bayağılıktan artık kurtulmamız için çaba sarf ediyor. Sanat durmayacak, anlatmak için biz öğrenene kadar, kafamıza çivilenene kadar vazgeçmeyecek.
Aşağıda sanatın sokakta can bulmasını tarif eden çizimler mevcut, bazıları sosyal içerikli, kimisi de eğlenceli ama hepsi yaratıcı ve gerçek.





































paylaş: