fetih 1453 (2012)

Yönetmen: Faruk Aksoy

Senaryo: Atilla Engin, İrfan Saruhan
Oyuncular: Devrim Evin, İbrahim Çelikkol, Dilek Serbest
Tür: Aksiyon | Macera | Dram | Savaş | Tarih
Tıl: 2012
Süre: 130 dak.
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe

Bilmem kaç milyon Türk Lirası harcanmış, kaç aydır reklamları boy boy gösterilen, sosyal medyada sürekli muhabbeti çevrilen, efektler konusunda Türkiye için çığır açıldığı söylenen bir yapımdan bahsediyoruz. Böyle olunca izleyicide hafif bir beklenti oluşabiliyor fakat sadece fragmanını izleyen biri çok rahat görebilir ki ense kısmından saplanıp boğazdan çıkan mızrak, darbeyi alan vatandaş atının üzerinden yere düştüğünde nasıl oluyor da şekli bozulup ense ve boğaz kısmındaki parçalar birbirine paralel olamıyor yahut bu görüldüğü halde nasıl düzeltilmiyor. O sebeple çok da bir beklentiyle gitmedim filme hatta tahminlerim doğru çıktı diye şu an sevinmekteyim.
Film baştan savma bir defa. Konuyu okuyorsunuz, düşünüyorsunuz en azından ilkokul tarih derslerinden az çok bir bilgi sahibisiniz ve tarih için önemli bir konu olduğunu biliyorsunuz, e hal böyle olunca, 17 milyon dolar gibi bir para harcanınca bir de üzerine 2 yıllık bir çekim süresi eklenince ortaya çıkacak ürünün kıymetini biçemiyorsunuz. Ama ne elde ediyorsunuz, kocaman bir hiç.
Bir defa oyunculuklar çok kötü, neden oyuncu seçiminde bu kadar basite kaçınılmış pek anlamadım. Hadi onu da geçtim diyaloglar, mimikler bunlar en azından filmi kotarabilir nicelikler olabilirdi diye düşünüyor insan ama onlar da berbat. Bir sahneden diğerine atlarken ne oldu ne bitti anlamakta güçlük çekiyor ya da anlamak istemiyor izleyen. Sanki yarım yamalak özetlerin bir araya getirilişi gibi bir şey çıkmış ortaya.

Dil konusunda pek söyleyecek bir şeyim yok, evet belki en azından Bizanslılar kendi dilerinde konuşabilirler ve altyazı geçebilirdi ama beni çok da rahatsız etmedi. Ama iki taraf için biçilen kişilikler güldürücü. Bizanslılarda bir sinir, bir kendini beğenmişlik, bir çirkeflik havası, onlar kötü, yine Bizans topraklarında yaşayan dil âlimleri sokaktan toplanılmış dilenci havasında, Osmanlılar ise yüzlerine nur yağmış bireyler, aksakallı, göbekli, sevimli bir âlim vs. bu ayrımcılığa neden gidilmiş pek bilemiyorum.
Göğsü tıraşlı erkekler, bembeyaz inci gibi dişler, özellikle –yor ile biten fiillerin baskın baskın söylenişi, bunlar hep irrite edici detaylar, hatta detay bile değil.
Koskoca Fatih Sultan Mehmet’in çelimsiz, bakımsız, deli gibi bir halinin olması, Ulubatlı Hasan karakterinin Mehmet’in önünde durması, artık nasıl yorumlanacağından mı korkuldu bilemiyorum ama padişahın değil ilişkiye girmesi karısını öpmemesi, kadın o kadar yasemin kokuları sürüyor, o sahneleri izliyoruz fakat bir şey gördüğümüz falan yok. Bunun yanında Hasan’ın seks hayatı üzerine bir sürü sahne çekilmiş. Tarih konusunda pek bilgim yok da, Hasan imanlı biri olsa gerek, tek gecelik ilişkiye girdi girecek bir çizgide ilerliyor, hamile falan bırakıyor Era’yı, savaş esnasında Era’ya yazan düşmanı gözüne kestiriyor, kırk saat bu iki vatandaşın kavgasını izliyoruz, dışarıda bu esnada kıyamet kopuyor tabii, hele hele iki vatandaş kavgalarını sürdürürken o zindan benzeri yerlere hangi ara geldiler bilemiyoruz.
Ama bu önemli sahnelerin aksine gemilerin deniz üzerinden değil de odunlar üzerinde kaydırılarak Haliç’e sürüklenişini anlamıyoruz bile, geçip gidiveriyor.

Mehmet’in ne istediğini bilmeyen ergen çocuk davranışları ise güldürür cinsten, elindeki sopayı atıp, laf sokup gitmeler, bir bilmişlik havası, hele hele o rüya sahnesi neydi öyle diye sormak istiyorum.
Savaş kazanıldıktan sonra korku içindeki halkın içine doğru yürüyen padişahın “korkmayın” demesi bile komik, neden korkmasınlar yahu, daha 5 dakika öncesine kadar kadınların kocalarını doğruyordunuz, her yerde çığlıklar, top sesleri yükseliyordu. Ama ne oluyor, padişah söyledi diye korkuları geçiyor, bu da yetmiyor siyasetçilerin depremde kurtarılan bilmem kaç günlük bebeği ziyarete gidip kucaklamalarına benzeyen bir sahneyle karşılaşıyoruz. Çocuğun teki padişaha doğru kollarını açıyor hatta padişah onu kucağına aldıktan sonra padişahın sakalına gıdı gıdı bile yapıyor, bir duygu seli bir duygu seli sormayın gitsin. Aynı duyguları bu kadar duygusuz bir filmde padişahın savaşa hazırlanıp, giyinip kuşanırkenki sahnesinde izledik, padişahın erkek çocuğu yavrucuk baba hasreti çekiyor da padişah hiç taviz vermiyor ama birden padişahın çocukluğu geliyor da aynı duyguları yaşamış olduğunun farkına varıyor ve oğluna sarılıyor, bir de Hasan ile Era arasındaki göz kırpmalar, bütün duygu bu filmdeki. Filmin en iyi oyuncuları lağımcılardı bence, gerisi yalan.

Bilmem kaç milyon dolar harcanmış ya hani müthiş efektler yapılmış, yahu izlerken gözümüze gözümüze sokmuşsunuz efektleri, Mehmet kartpostalın üzerinde yürüyormuş izlenimi veriyor örneğin İstanbul’u alıp kapılardan geçerken, karşıda Ayasofya, film başlarken kartal mıdır şahin midir, onun gözünden görüyoruz ve Edirne’ye ulaşıp ta Mehmet’in doğumunun geçtiği sahnede pencereye konuveriyor, ben oradaki sahnede kamera sağa kayıp erkek çocuğunun doğduğu öğrenen babaya kayarkenki sahneyi söylüyorum, kartal yerine mavi bir karartı izledim, Bizanslıların sarayı desen öyleydi, semalardan izlenen İstanbul, arada bir gölge yok yahu, boşlukta yürüyen insanlar vs.
Filmin bir ses miksajı var, işte sinemalardaki geçici sağırlık uyarıları bu film için yapılmış gibi, gürültüden ibaret, tabii ki savaş sahnesinde gürültü olacak ben o şekildeki bir sesten bahsetmiyorum, bildiğiniz kuru gürültü. Müzik duymadığım için ona pek bir şey diyemeyeceğim.
Recep İvedik, Çılgın Dersane gibi filmlerin yapımcılığını yapmış birinden nasıl epik bir Fatih filmi bekleniyordu pek anlamıyorum ama epiklik mepiklik yok zaten.

Film IMDb’de de boyuna oylanıyor, bugün (9.3.11) itibari ile yaklaşık 23 bin kişi filmi oylamış ve yukarıda bir sürü özelliğini saydığımız film için 8.3/10 puanı layık görmüş bu kullanıcılar. Enteresan diyorum. Ki bu değer dün 8.4 idi. Daha çok düşer mi nereye kadar düşebilir pek kestiremiyorum. Hayırlısı diyelim.
Tabii bu benim görüşüm, diğer görüşlere de saygı duyarım da yıl olmuş 2012, yani. Lakin sinema salonlarında ayakta alkışlandığı Allahuekber nidalarının salonları doldurup kulakları çınlattığı da görülmüş, zevk meselesi tabii.
Sonuç olarak her ne kadar sevilse, her ne kadar nefret edilse de 17 milyon dolar harcanan film çoktan kendi masrafını karşıladı mı karşıladı, çoktan yapımcı ve emek verenlerin ceplerini doldurdu mu doldurdu, en çok Türkiye’de en çok izlenen film unvanını aldı mı aldı, en azından biri çıkıp Türkiye’de en çok izlenen film hangisi sorduğunda cevabımız Recep İvedik olmayacak, bu sevindirici bir haber.
Filmi izlemeyin demiyorum, şimdiye kadar zaten bir sürü insan izledi, kararsız kalanlar için de çok merak ediyorsanız gidin izleyin, 130 dakika, paranıza değmiyor diye bir şey yok, çok merak etmiyorsanız da indirip izlersiniz, dvdsi çıkar alıp izlersiniz ya da televizyonda gösterilir zaten.


Fragman izle

paylaş:

0 YORUM:

Yorum Gönder