Senaryo:
Atilla Engin, İrfan Saruhan
Oyuncular:
Devrim Evin, İbrahim Çelikkol, Dilek Serbest
Tür:
Aksiyon | Macera | Dram | Savaş | Tarih
Tıl:
2012
Süre:
130 dak.
Ülke:
Türkiye
Dil:
Türkçe
Bilmem
kaç milyon Türk Lirası harcanmış, kaç aydır reklamları boy boy gösterilen,
sosyal medyada sürekli muhabbeti çevrilen, efektler konusunda Türkiye için
çığır açıldığı söylenen bir yapımdan bahsediyoruz. Böyle olunca izleyicide
hafif bir beklenti oluşabiliyor fakat sadece fragmanını izleyen biri çok rahat
görebilir ki ense kısmından saplanıp boğazdan çıkan mızrak, darbeyi alan
vatandaş atının üzerinden yere düştüğünde nasıl oluyor da şekli bozulup ense ve
boğaz kısmındaki parçalar birbirine paralel olamıyor yahut bu görüldüğü halde
nasıl düzeltilmiyor. O sebeple çok da bir beklentiyle gitmedim filme hatta
tahminlerim doğru çıktı diye şu an sevinmekteyim.
Film
baştan savma bir defa. Konuyu okuyorsunuz, düşünüyorsunuz en azından ilkokul
tarih derslerinden az çok bir bilgi sahibisiniz ve tarih için önemli bir konu
olduğunu biliyorsunuz, e hal böyle olunca, 17 milyon dolar gibi bir para
harcanınca bir de üzerine 2 yıllık bir çekim süresi eklenince ortaya çıkacak
ürünün kıymetini biçemiyorsunuz. Ama ne elde ediyorsunuz, kocaman bir hiç.
Bir
defa oyunculuklar çok kötü, neden oyuncu seçiminde bu kadar basite kaçınılmış
pek anlamadım. Hadi onu da geçtim diyaloglar, mimikler bunlar en azından filmi
kotarabilir nicelikler olabilirdi diye düşünüyor insan ama onlar da berbat. Bir
sahneden diğerine atlarken ne oldu ne bitti anlamakta güçlük çekiyor ya da
anlamak istemiyor izleyen. Sanki yarım yamalak özetlerin bir araya getirilişi
gibi bir şey çıkmış ortaya.
Dil
konusunda pek söyleyecek bir şeyim yok, evet belki en azından Bizanslılar kendi
dilerinde konuşabilirler ve altyazı geçebilirdi ama beni çok da rahatsız
etmedi. Ama iki taraf için biçilen kişilikler güldürücü. Bizanslılarda bir
sinir, bir kendini beğenmişlik, bir çirkeflik havası, onlar kötü, yine Bizans
topraklarında yaşayan dil âlimleri sokaktan toplanılmış dilenci havasında,
Osmanlılar ise yüzlerine nur yağmış bireyler, aksakallı, göbekli, sevimli bir âlim
vs. bu ayrımcılığa neden gidilmiş pek bilemiyorum.
Göğsü
tıraşlı erkekler, bembeyaz inci gibi dişler, özellikle –yor ile biten fiillerin
baskın baskın söylenişi, bunlar hep irrite edici detaylar, hatta detay bile
değil.
Koskoca
Fatih Sultan Mehmet’in çelimsiz, bakımsız, deli gibi bir halinin olması,
Ulubatlı Hasan karakterinin Mehmet’in önünde durması, artık nasıl
yorumlanacağından mı korkuldu bilemiyorum ama padişahın değil ilişkiye girmesi
karısını öpmemesi, kadın o kadar yasemin kokuları sürüyor, o sahneleri
izliyoruz fakat bir şey gördüğümüz falan yok. Bunun yanında Hasan’ın seks
hayatı üzerine bir sürü sahne çekilmiş. Tarih konusunda pek bilgim yok da,
Hasan imanlı biri olsa gerek, tek gecelik ilişkiye girdi girecek bir çizgide
ilerliyor, hamile falan bırakıyor Era’yı, savaş esnasında Era’ya yazan düşmanı
gözüne kestiriyor, kırk saat bu iki vatandaşın kavgasını izliyoruz, dışarıda bu
esnada kıyamet kopuyor tabii, hele hele iki vatandaş kavgalarını sürdürürken o
zindan benzeri yerlere hangi ara geldiler bilemiyoruz.
Ama
bu önemli sahnelerin aksine gemilerin deniz üzerinden değil de odunlar üzerinde
kaydırılarak Haliç’e sürüklenişini anlamıyoruz bile, geçip gidiveriyor.
Mehmet’in
ne istediğini bilmeyen ergen çocuk davranışları ise güldürür cinsten, elindeki
sopayı atıp, laf sokup gitmeler, bir bilmişlik havası, hele hele o rüya sahnesi
neydi öyle diye sormak istiyorum.
Savaş
kazanıldıktan sonra korku içindeki halkın içine doğru yürüyen padişahın “korkmayın”
demesi bile komik, neden korkmasınlar yahu, daha 5 dakika öncesine kadar
kadınların kocalarını doğruyordunuz, her yerde çığlıklar, top sesleri
yükseliyordu. Ama ne oluyor, padişah söyledi diye korkuları geçiyor, bu da
yetmiyor siyasetçilerin depremde kurtarılan bilmem kaç günlük bebeği ziyarete
gidip kucaklamalarına benzeyen bir sahneyle karşılaşıyoruz. Çocuğun teki
padişaha doğru kollarını açıyor hatta padişah onu kucağına aldıktan sonra padişahın
sakalına gıdı gıdı bile yapıyor, bir duygu seli bir duygu seli sormayın gitsin.
Aynı duyguları bu kadar duygusuz bir filmde padişahın savaşa hazırlanıp, giyinip
kuşanırkenki sahnesinde izledik, padişahın erkek çocuğu yavrucuk baba hasreti
çekiyor da padişah hiç taviz vermiyor ama birden padişahın çocukluğu geliyor da
aynı duyguları yaşamış olduğunun farkına varıyor ve oğluna sarılıyor, bir de
Hasan ile Era arasındaki göz kırpmalar, bütün duygu bu filmdeki. Filmin en iyi
oyuncuları lağımcılardı bence, gerisi yalan.
Bilmem
kaç milyon dolar harcanmış ya hani müthiş efektler yapılmış, yahu izlerken
gözümüze gözümüze sokmuşsunuz efektleri, Mehmet kartpostalın üzerinde
yürüyormuş izlenimi veriyor örneğin İstanbul’u alıp kapılardan geçerken,
karşıda Ayasofya, film başlarken kartal mıdır şahin midir, onun gözünden
görüyoruz ve Edirne’ye ulaşıp ta Mehmet’in doğumunun geçtiği sahnede pencereye
konuveriyor, ben oradaki sahnede kamera sağa kayıp erkek çocuğunun doğduğu
öğrenen babaya kayarkenki sahneyi söylüyorum, kartal yerine mavi bir karartı
izledim, Bizanslıların sarayı desen öyleydi, semalardan izlenen İstanbul, arada
bir gölge yok yahu, boşlukta yürüyen insanlar vs.
Filmin
bir ses miksajı var, işte sinemalardaki geçici sağırlık uyarıları bu film için
yapılmış gibi, gürültüden ibaret, tabii ki savaş sahnesinde gürültü olacak ben
o şekildeki bir sesten bahsetmiyorum, bildiğiniz kuru gürültü. Müzik duymadığım
için ona pek bir şey diyemeyeceğim.
Recep
İvedik, Çılgın Dersane gibi filmlerin yapımcılığını yapmış birinden nasıl epik
bir Fatih filmi bekleniyordu pek anlamıyorum ama epiklik mepiklik yok zaten.
Film
IMDb’de de boyuna oylanıyor, bugün (9.3.11) itibari ile yaklaşık 23 bin kişi
filmi oylamış ve yukarıda bir sürü özelliğini saydığımız film için 8.3/10 puanı
layık görmüş bu kullanıcılar. Enteresan diyorum. Ki bu değer dün 8.4 idi. Daha çok
düşer mi nereye kadar düşebilir pek kestiremiyorum. Hayırlısı diyelim.
Tabii
bu benim görüşüm, diğer görüşlere de saygı duyarım da yıl olmuş 2012, yani. Lakin
sinema salonlarında ayakta alkışlandığı Allahuekber nidalarının salonları
doldurup kulakları çınlattığı da görülmüş, zevk meselesi tabii.
Sonuç
olarak her ne kadar sevilse, her ne kadar nefret edilse de 17 milyon dolar
harcanan film çoktan kendi masrafını karşıladı mı karşıladı, çoktan yapımcı ve
emek verenlerin ceplerini doldurdu mu doldurdu, en çok Türkiye’de en çok
izlenen film unvanını aldı mı aldı, en azından biri çıkıp Türkiye’de en çok
izlenen film hangisi sorduğunda cevabımız Recep İvedik olmayacak, bu
sevindirici bir haber.
Filmi
izlemeyin demiyorum, şimdiye kadar zaten bir sürü insan izledi, kararsız
kalanlar için de çok merak ediyorsanız gidin izleyin, 130 dakika, paranıza
değmiyor diye bir şey yok, çok merak etmiyorsanız da indirip izlersiniz, dvdsi
çıkar alıp izlersiniz ya da televizyonda gösterilir zaten.
Fragman izle