Elimizi
istemsiz bir şekilde ışığa doğru götürdüğümüzde tek derdimiz kendimizmiş gibi
davranmaya çalışıyor, en önemlisi değil mi, tüm dünya etrafımızda dönüyor gibi ve
biz her şeyi bir kenara itip asıl varlığımızın sorunlarıyla karşı karşıya
kalıyoruz. Çocukluğumuza dönüyoruz, bir düş çürüğünü hatırlar gibiyiz,
yalnızız, kimse bize yardım edemez, ağrımız şakağımıza vurmuş, gökler
gümbürdüyor. Kendi başımıza olduğumuzu ağladığımız zaman fark ediyoruz ve
görüyoruz ki kendimizden başka kimsemiz yok.
Kovuğu
doldurmayacak bir hayatımız var bizim, geçmişten arta kalan süpürge tellerini
kuşlara yem etmek için uğraşıyoruz, aslında tek amacım biraz allak bullak etme
meselesi akılları, sözcük oyunlarıyla algı karıştırma ve biraz da sarhoş etmek,
lakin tek amacım buysa şayet mezarımı tek başıma sırtımdan terler boşanırcasına
kazarım.
İstemek
çoğu zaman bencillikmiş gibi geliyor insana, yüzüne vuruluyor ve sırf adettendir
diye dinlemekten de vazgeçilmiyor, sonrasında geçilecek dalgaların hatırına.
Kaç
dakika geçti hayatımızdan, susadığımızın farkına vardık mı, anlaşılmazlık için
bu kadar çaba gösterdiğimiz harfler uğruna hayatımızdan kaç saniyemizi çaldık,
kim bilir, zaman sürekli akıp gidiyor ve benzetmelerle bu durumu abartmaya bile
gerek duymuyorum.
Acizlik,
değer verme, sahiplenme… bir anda yitiveriyor.
0 YORUM:
Yorum Gönder