hipnotik dans portreleri

Nir Arieli, New York’s School of Visual Arts’tan iyi bir dereceyle mezun olmadan önce kariyerine İsrail’deki bir dergi için ordu fotoğrafçılığı yapmış olan bir sanatçı. Çalışmaları portreler ile dans arasında gidip geliyor. Tension adını verdiği bir işi de bunun güzel bir örneği.












paylaş:

Detachment (2011)

Yönetmen: Tony Kaye
Senaryo: Carl Lund
Oyuncular: Adrien Brody, Christina Hendricks, Marcia Gay 
Harden, Lucy Liu
Tür:  Dram
Yıl: 2011
Süre: 97
Ülke: ABD
Dil: İngilizce
Detachment (2011) on IMDb


97 dakikalık bir dram olan Detachment, American History X filmiyle akıllara kazınmış olan Tony Kaye’ın 2011 yapımlı filmidir.

  Filmden birazcık bahsedecek olursak eğer, Henry karakterini canlandıran Adrian Brody’nin vasat bir liseye yedek öğretmen olarak atanması ve yaşadığı olaylar üzerine gelişen bir film diyebiliriz Detachment için. Henry’nin yedek öğretmen olarak okula atanmasından sonra aslında nasıl bir öğretmen olduğunu anlayabiliyoruz. Öğrencilerinin her birini birer birey yapma çabasındadır aslında. Geceleri kendi dertleri arasında insanları unutan üzgün ve bir o kadarda hayattan bezmiş bir öğretmenken,  güneş doğup öğrencileriyle aynı vasat lisede eğitim verecekken bir o kadar umutlu ve herkese yardım etme çabasında olan bir insan, Henry Barthes… Flashback’ler ile desteklenen Henry’nin yaşantısı, neden bu kadar üzgün ve içe kapanık bir insan olduğunu bizlere hafif hafif çıtlatılıyor yeri geldiğinde. 


    Detachment aslında anlatmak istediği olayı çok iyi anlatan ama kadrosunda Adrian Brody gibi bir oyuncuyu barındırınca bir karakterin filmi oluyor… Bu yüzden olay örgüsünü anlatmaktansa, siz değerli kalemsuare okurlarına Henry Barthes’i bir nebzede olsa tanıtmak istedim. Birkaç yan karakterin hakkını fazlasıyla veren oyunculuklar ve olaylar dışında filmi bu şekilde özetleyebiliriz. Dram temasını 97 dakika boyunca sürekli hissettiren Tony Kaye, tüm yaşam enerjinizi ve mutluluğunuzu Adrian Brody ile birlikte alıp götürüyor.


   Adrian Brody’e çoğu eleştirmen tarafından ‘The Pianist’den sonraki en iyi filmi’ dediği ve bizim de bu görüşe tamamen katıldığımız bir performans var ortada. Albert Camus ile başlayıp Edgar Allan Poe ile biten ve gece yarısı insanın aklında birçok düşüncenin fink atmasına zemin hazırlayan bir yapım. İzleme listenizde olması gereken, başarılı bir drama.
paylaş:

placebo gezi'ye selam çaktı


Placebo’yu neden sevelim ki sorusuna bir sebep daha çıktı. Kendileri için Türkiye’nin yerinin ayrı, bizde de Placebo’nun değeri başka. Rob the Bank için öektiği klip ile de bunu destekliyor. Tüm dünya artık anlamışken kendi ülkemiz vatandaşlarının “bağzı” şeyleri halen anlayamamış olması da adını koyamadığımız kahrolası şeyler.

paylaş:

babalar ve oğulları

Evet, bir gün, ölmezseniz, ergenliğinizde o çok kızdığınız ebeveynleriniz gibi olacaksınız. Bu düşünceyi bize söyleten kişi Craig Gibson adındaki sanatçı. Babalar ve oğulları temalı çalışması ile bireylerin fiziksek benzerliklerini bir seride toplamış.









paylaş:

değişim çağı

Ramona Zordini, grafik ve görsel sanatlar eğitimi almış şu an fotoğrafçılık eğitmenliği yapan ve birçok ödül sahibi bir sanatçı. Changing Time ismini verdiği çalışması, sıvı element içinde insan vücudunun fotoğraflanmasından oluşuyor. Hareketler, yaşam tarzı, duygular, içgüdü gibi konuların fiziksel ve akıl yönünden değişim düşüncesinin görselleştirildiği savunuluyor.











paylaş:

rock'n coke 2013


İlki 2003’te düzenlenen ve Türkiye’yi dünya standartlarında gerçek festival deneyimi ile tanıştıran Rock’n Coke; tam 10 yıldır Coca-Cola tarafından düzenlenmeye devam ediyor ve festival kapsamında dünyaca ünlü grupları gençlerle buluşturuyor. Bu yıl 8.si düzenlenecek olan Türkiye’nin en büyük açık hava müzik festivali Rock’n Coke; müzikal anlamda olduğu kadar kültür sanat etkinlikleriyle de yine festival severlere eşsiz bir deneyim yaşatacak. Bu yıl ilk kez tam 5 farklı sahnede 100’den fazla performans ile festival coşkusunu en üst düzeye çıkaracak.

İşte bu yılki festivalin programı:




paylaş:

cuma kafası #2


Merhaba sayın okuyucu,
Bomboş geçen bir haftadan sonra artık kendinize daha çok vakit ayırabileceğiniz bir hafta sonuna yaklaştınız. Bu günü de atlatınca güzel bir hafta sonu sizi bekliyor ya da sabahın köründe kalkıp işinize gidip Pazar olmasını bekleyeceksiniz. Neyse, biz yine de mutlu geçireceğiniz bir tatil günü dileyelim.
Sizin için vakit ayırdık ve orada burada neler var, ne dinlesem, ne izlesem içerikli bir paylaşım hazırladık.

Ne izlesem?
Bu hafta vizyona yine üç-beş film girdi. Karayel Poyraz, Şimdiki Zaman, Ginger & Rosa, R.I.P.D bunlardan birkaçı. Hangisini önersek bilemedik, siz en iyisi film izlemek istiyorsanız patlatın mısırınızı evinizde açın güzel bir film. Örneğin internetin nimetlerini falan kullanın ve Upstream Color’ı izleyin. Kafanızı yorun, hayata ve doğaya çok farklı yönden bakmaya çalışın. Ufkunuzu genişletin.


Ne dinlesem?
Eylül sonunda geldi, o yapış yapış mevsimden sonra içimizin huzurla dolacağı günler kapımızda. Müneccim değiliz tabii ama biz öyle hissediyoruz. Yağmurları kim sevmez ki? Islanmayı sevmeyebilirsiniz ama izlemek huzur verir insana. Bu yüzden yağmurlu bir günde buradaki albümleri dinleyebilirsiniz. Hala bulutlar ağlamaya başlamamış ve siz biraz rahatlama arzuluyorsanız ise sizin için hazırladığımız çekme kasetimizi dinleyebilirsiniz.

Ne okusam?
Dumanı üstünde bir sürü kitap mevcut, internet sitelerinin de indirimleri hala devam ediyor. Aynı parayla daha çok kitap almak istiyorsanız internet üzerinden alın deriz fakat kitabı elinizde tutarak içine şöyle bir bakarak almayı sevenlerdenseniz gidip gezin, dışarı çıkmış olursunuz. Bizim önerimiz bir Thomas Mann kitabı Venedik’te Ölüm. Uzun öykü kategorisinde olan bu kitaba alışveriş sonrası oturduğunuz bir kafede filtre kahvenizi yudumlarken başlayabilirsiniz. Aşırı klas oldu.

Nereye gitsem?
Rock N Cock’a gidebilirsiniz pekala ama biletiniz yoksa bilemeyiz. Alışveriş merkezlerine gitmeyin de nereye giderseniz gidin. Bu hafta alışverişe ihtiyacınız yok kabul edin, gidin tek başınıza bir parka oturun. Gölgelik olsun. Şöyle derin bir nefes alın. Aslında yaşamak ne kadar da güzel değil mi? Hayat çok kısa, onun değerini anlamak için bile. Bunu fark etmek için çok geç olmaması için azıcık çaba gösterin. Parka oturduğunuzda şöyle etrafa bakınmayı da unutmayın. Çok da dikizlemeyin milleti. İstanbul’daysanız Cevahir’e gidin, renkler güzel, renklerden korkmayın.



Bi’ site var,
Bira içmeyi seviyorsunuz, dünyada binlerce farklı bira var, dizayn olsun tat olsun tümüyle birbirinden farklılar. Beer Labels in Motion adlı Tumblr sitesi tahmin edeceğiniz gibi şişeler üzerindeki logoları/tasarımları hareketlendiriyorlar. Takip etmek farz diyoruz ve büyük günah işliyoruz.

Başınıza bir iş gelmezse haftaya yeniden bekleriz.
paylaş:

grinin elli tonu oyuncuları belli oldu


Konulu porno tadında, en çok okunan ve tartışılan Grinin Elli Tonu adlı kitap serisinin sinemaya uyarlanacağı belliydi. Bundan sonra merak edilen ise Anastasia Steele ve Christian Grey yani ana karakterlerin hangi oyuncular tarafından canlandırılacağıydı ve kitabın yazarı bu soruyu Twitter üzerinden yanıtladı.
2014 yılının yaz aylarında sevgilisini kapıp sinema salonlarına oynaşmaya gelen ergenleri bol bol göreceğimiz film için açıklanan isimler Dakota Johnson ve Charlie Hunnam oldu.
Tabii artık klasikleşmiş ve bayağı bir hareket olan hayranların bir şeyi beğenmeme alışkanlığı her zamanki gibi boy gösterdi.
Ülkemizin sinemalarında ne şekilde gösterileceğini tam olarak bilemiyoruz ama “penisilin” kelimesini bile sansürlemeye başlayan televizyon kanallarımızda gösterilirse muhtemelen kısa film tadında ve bilmem kaç dakika reklam arasıyla izleyeceğimizi düşünmekteyiz.


paylaş:

minimal star wars savaş gemileri

George Lucas’ın Star Wars’u yaratırken bildiği bir şey varsa, şayet uzayda geçen bir hikaye yaratıyorsa uzay gemilerine ihtiyacı olduğuydu. Özel donanımlı olmaları gerekliydi ve kendine has özellikler taşımalıydı.

Sanatçı Thong Le ise olaya biraz daha minimalist yaklaşarak yeni baştan savaşçılar yaratmış ve her birinin özelliklerini altına eklemiş.






paylaş:

nobel için bahisler açıldı


Ünlü İngiliz bahis ve oyun sitesi Ladbrokes, Japon yazar Haruki Murakami’yi bu yılki Nobel Edebiyat Ödülü için 1’e 3 favori gösterdi.

Ladbrokes’a göre ödülün diğer favorileri ABD’li yazar Joyce Carol Oates (1’e 6), Macar yazar Peter Nádas (1’e 7), Güney Koreli şair Ko Un (1’e 10) ve kısa hikâye yazarı Alice Munro’yu (1’e 12) kapsıyor.

Adaylıklar ve Nobel Edebiyat Komitesi üyelerinin görüşleri İsveç Akademisi’nce kararın 50 yıl sonrasına kadar, o da sadece jüri üyelerinin tartışmaları açıklanmak üzere gizli tutulduğu için bahis oranlarını bir araya getirerek anlamlı bir sonuç çıkarmak bilinçli bir tahmin meselesi.

Ladbrokes’un altıncı favorisi Suriyeli şair Adonis (1’e 14) 2011’de Arap Baharı ayaklanmalarından sonra ödülü kazanacağı öngörülerine karşın ikinci favori İsveçli şair Tomas Tranströmer’e kaybetmişti.

Murakami 10 yıldır Nobel Edebiyat Ödülü’nün en büyük adaylarından biri olarak görülüyor. Yazarın adı “Renksiz Tsukuru Tazaki ve Hacılık Yılları” diye çevrilebilecek son kitabının Türkçe’ye çeviri çalışmaları devam ediyor.

Her yıl ekim ayında verilen Nobel Edebiyat Ödülü’nün bu yılki para ödülü tutarı 8 milyon İsveç Kronu (yaklaşık 2,5 milyon TL).

Ladbrokes Murakami’yi aday göstermeye devam etse de 2011’de bir dizi bahis şirketi Bob Dylan’la ilgili bahis oranlarını Nobel Edebiyat Ödülü galibinin açıklanmasına 24 saat kala 1’e 100’den 1’e 10’a düşürmeye teşvik etmişti. O yıl 1’e 6 favori olan Adonis’i Murakami (1’e 8) ve sonunda ödülü kazanan (Transtömer 1’e 10) izliyordu.

Ödül geçen yıl 1’e 9 verilen Çinli yazar Mo Yan kazanmıştı. 1901’den bugüne kadar 12’si kadın olmak üzere toplam 109 isim Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibi oldu.
(Guardian)
(RadikalKitap aracılığı ile)
paylaş:

mica angela hendricks ve kızı

Profesyonel illüstratör olan Mica Angela Hendricks, yeni bir çizim defteri aldığında dört yaşındaki kızı haliyle boyalar ve defter ile kendi resimlerini yapmak istemiş. Mica’nın tecrübesi ile kızının hayal gücü birleşince de ortaya güzel bir çalışma çıkmış.







paylaş: