Ülkemizde 22 Kasım 2013 tarihinde izleyicisiyle
buluşacak olan The Hunger Games serisinin ikinci filmi Catching Fire’ın soundrack’i
paylaşıldı. Parçayı hazırlayan isim ise Coldplay.
the hunger games etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
the hunger games etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
the hunger games (2012)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 4/10/2012 08:13:00 ÖS
etiket: açlık oyunları, donald sutherland, film, gary ross, jeniffer lawrence, josh hutcherson, lenny kravitz, liam hemsworth, stanley tucci, suzanne collins, the hunger games, woody harrelson
yorum:
2 yorum
Yönetmen:
Gary Ross
Senaryo:
Suzanne Collins (roman)
Oyuncular:
Jennifer Lawrence, Josh Hutcherson, Woody Harrelson, Lenny Kravitz, Liam
Hemsworth, Stanley Tucci, Donald Sutherland
Tür:
Dram | Bilim-Kurgu | Aksiyon
Yıl:
2012
Süre:
142 dak.
Ülke:
ABD
Dil:
İngilizce
Hiçbir
şeye değinmeden, kitabını okumadığımı fakat kitap ve kitap-film ilişkisi
üzerine onlarca yazı/inceleme okuduğumu belirtmeliyim. Kitabı henüz okumamış,
filmi henüz izlememiş kişiler şayet içerik hakkında herhangi bir bilgi edinmek
istemiyorlarsa bu yazı onlar için sakıncalı olabilir, aynı bu sitede olan diğer
içerikler gibi.
The
Hunger Games ya da Türkçe adıyla Açlık Oyunları, ülkemiz de dâhil dünya
genelinde çok satan kitaplar arasında yerini almış bir serinin ilk kitabı, aynı
adlı filmi ise bu başarıdan sonra merakla beklenen ve vizyona girdiği hafta sonunda
155 milyon dolar hasılat rakamıyla dünya rekorunda üçüncü sıraya yerleşmiş bir
yapım.
12
mıntıka ve Capitol adında bir başkentten oluşan bir ülke, 74 yıl önce Capitol’ün
galibiyeti ve 13. Mıntıkanın yok edilmesiyle sonuçlanan iç savaşı unutturmamak,
böylelikle mıntıkaların Capitol karşısındaki güçsüzlüğünü göstererek yeni bir
ayaklanmanın olmasını engellemek amacıyla her yıl Açlık Oyunları adı verilen
bir turnuva düzenlemektedir. Mıntıkaların durumu birbirlerine göre değişiklik
gösterse de genellikle fakirlik ve karın doyurmak için mücadele kavramları
ortak özellikleri. Capitol ise yüksek kesimin lüks havasıyla buram buram kokan
kokularla, paranın verdiği kudretle artık diğer insanlardan farkımızı nasıl
ortaya dökeriz çabası gösteren insanlarla dolu, teknolojinin dudak uçuklatan
gelişimiyle de göz dolduran renkli bir yer.
Mıntıkadaki
insanlar yemek aldıklarında fişlere isimlerini yazdırıyor ve turnuvaya
katılacaklar bu fişlerin kurasıyla belirleniyor. Kura her mıntıka için 12-18
yaş arası bir erkek, bir kız olmak üzere 2 genci içeriyor ve toplamda 24 genç
turnuvaya kura mantığıyla katılıyor, katılmak ise zorunlu. Turnuva bir ölüm
kalım savaşından farksız. Yaklaşık 2 hafta sürüyor ve reality show mantığıyla
işliyor. Turnuvanın gerçekleştirildiği mekâna gizlenmiş yüzlerce kamera
sayesinde tüm mıntıka halkı ve Capitol’de yaşayan kesim bu mücadeleyi gerçek
zamanlı izliyor. İki hafta sonucunda ise sadece bir kişi canlı kalıyor, diğer
23 kişi ya doğa tarafından ya da diğer yarışmacılar tarafından ölüme
sürükleniyor.
Hikâyenin
odağındaki mıntıka kömür madenleriyle adını duyuran 12. mıntıka. Katniss
adındaki kız ise kendi karnını ve kardeşiyle annesinin karnını doyurabilmek
için yasak bölgeye geçip okuyla avlanan başkahramanımız. Babası maden
ocaklarında gerçekleşen patlamayla hayatını yitirmiş, annesi o dönemde bunalıma
girip bir süre hayata küsmüş, kardeşi ise turnuvanın yaklaşmasıyla beraber korku
içinde yaşayan bir birey.
Turnuva
için kura çekilişinde Katniss’in kız kardeşi seçilince Katniss kardeşinin
yerine gönüllü olduğunu açıklıyor. Aynı mıntıkadan erkek haraç-24 yarışmacının
her birine haraç deniyor- ise Peeta ismindeki genç.
Katniss’in
babasının hikâyesini ve zamanında Peeta’nın yanmış ekmeklerden birini domuzlara
atmak yerine yağan yağmurun altında açlıktan büklüm olmuş bir şekilde ağacın
altında duran Katniss’e fırlattığını filmdeki bazı geri dönüşler/anılardan
öğreniyoruz. Bir de Gale adında Katness’e âşık olduğu bariz görünümlü bir genç
var.
12.
mıntıkadan katılan genç yüksek hızlı trenle turnuvanın düzenleneceği Capitol
şehrine doğru yol alıyorlar, onlara yardımcı olacak ve taktikleriyle hayatta
kalmalarını sağlayacak koç mantığında bir hocaları da var. Bu kişi zamanında bu
turnuvaya katılmış ve hayatta kalmayı başaran biri. Bunun yanında Capitol’den
çıktığı belli olan ve kurayı gerçekleştiren bir bayan ve Capitol’e ulaştıktan
sonra kılık kıyafet işleriyle uğraşan bir diğer yarımcı adam mevcut.
Filmin
açlık kavramına değinmemesi ise ilk negatif etkinin doğmasına sebep olan olay.
12. Mıntıkadan Capitol’e getirilen gençler sonuçta açlık mücadelesiyle her yeni
gün savaşan bireyler, trene bindiklerinden turnuva gününe kadar bolluğun ne
demek olduğunu anlamalarını sağlayan tüm imkân veriliyor onlara. Açıkçası trene
bindiklerinde onları karşılayan muhteşem bir yemek masasına dalmalarını
beklerdim, çoğu izleyici de bekleyecektir.
Turnuva
başlamasıyla artık film başlı başına hayat mücadelesine dönüşüyor. Burada eleştirilecek
bir taraf varsa o da başlangıçta saniyelerin geri doğru saymaya başlamasıyla
yarışmacıların/haraçların bulundukları yerden sponsorların sağladığı besin,
silah, araç-gereç gibi malzemelerin bulunduğu bölgeye koşup ilk ölümleri
gerçekleştirecekleri sahne. Yanlış hatırlamıyorsan ilk sekiz saatte 13 haracın
öldüğü söyleniyordu filmde, turnuvanın başlamasıyla da bu ölümlere şahit olduk
gibi. Olduk gibi diyorum çünkü dövüş sahnelerinde kameranın titretilmesi
saçmalığı bu filmde de yerli yerinde, aynı zamanda izleyici yaş aralığını daha
geniş tutmak için olduğu rahatlıkla anlaşılan bir durumun söz konusu olmasıyla
da vahşet sahnelerinin pek gösterilmemesi, iki çocuğun mücadelesi sonucu
birinin diğerini öldürüşünü izleyemeyişimiz de asıl değinilmek istenen yüksek
kesimin bu vahşiliği bir şov izler gibi izlemesi, bu olayın bir eğlence gibi
algılanması durumunun havada kalmasına sebep olmuş. Oysa durum biraz daha
kanla, hızlı çekimin aksine yavaş görüntülerle izleyicinin gözüne sokulsa “korkudan
daha güçlü bir his varsa o da umuttur” anlayışının ne demek olduğunu daha iyi
anlamamızı sağlayabilirdi. Yine de kısa ve üstün körü geçilen sahnelerle bile
gergin bir atmosferin yakalanması sağlanabilmiş.
Katniss,
koçunun tavsiyesine uyarak silahların olduğu bölüme değil de kenarda köşede
kalmış bir çantaya yönelip hemen ormanın içine koşarak da mantıklı bir iş
başarmış oluyor. Çünkü silah bölümüne koşan haraçlar ilk silahı kapan kişilerce
kolayca ölebiliyorlar.
Çantanın
içinde çıkan mataranın boş olması ise asıl savaşılması gereken gerçeğin yani
susuzluğun önemini algılamamıza sebep olacakken karakterimizin cup diye bir
akarsu bulmasıyla da bu durum ortadan kaldırılıyor. Hâlbuki koçun ve yarışma
başlarken kim nelerden öldü, yüzde ölme biçimleri gibi bir açılamada dediğine
göre susuzluk önemli. Kızımız bu uyarıyı dikkate alarak kullanmasını iyi
bildiği oka doğru yönelmek yerine su içerdiğini düşündüğü çantayı kapıp
kaçıyor.
Hikâye
böyle devam ediyor.
Kitap
uyarlamalarının genel eleştirme cümlelerini hiç kurmayı düşünmüyorum, edebiyat
ayrı bir sanat, sinema ayrı. İkisini aynı kefeye koyup eleştirmek pek
mantıklıca gelmiyor açıkçası. Fakat filmi şu yönleriyle eleştirmeden de
geçemeyeceğim. 142 dakikaya o kitabı sığdırmak tabii ki güç, zaten uyarlama
mantığıyla bazı bölümler sinematografiye uydurulabilir, bunda da sorun yok. Fakat
bazı konulara neredeyse hiç değinilmemiş olması can sıkıcı. Örneğin Katniss’in
babasının hikayesi üzerinde neredeyse hiç durulmamış, hele hele Peeta ile
Katniss’in ilişki boyutunu daha iyi anlamamızı sağlayacak şu ekmek atma
muhabbetinin hemen geçilmiş olması, açıkçası bu ilişkinin havada kalmasına
neden olmuş. Muhtemel gibi görülen Peeta’nın aşk sözcüklerinin sahalara oynamak
mı yoksa Katniss’e âşık olduğu bir gerçek mi çözmek biraz güç gibi görülüyor. Hele
hele Gale adındaki çocukla bakışmalarından sonra turnuva başlayıp Peeta
yaralanınca onu bulan Katniss’in yaptıkları, bu Peeta’nın söylediklerin yanında
daha da anlamakta zorluk çekilen bir taraf.
İlk
olarak Peeta’nın 1. Mızıkadan gelen haraçların –ki kendileri bu turnuva için
hazırlananlar sınıfına giriyorlarmış, genelde de kazanan 1. Mıntıkadan çıkıyormuş-
yanında bulunması, filmin sonlarına doğru zehirli olup olmadığını bilip
bilmediğini bilmediğim yemişleri Katniss’e vermesi dolayısıyla kıza âşık
numaralarını biraz farklı gibi düşündüm. Tabii okuduğum kadarıyla kitapta çocuk
tamamıyla saf duygularla yaklaşmış orası ayrı. İşte bu gibi küçük ayrıntıların
zaplanmasıyla olayın tam anlaşılamaması gibi durumlar meydana gelebiliyor.
Filmdeki
ergen diye tabir edilen aşk/öpüşme sahnelerinin diğer yarıntılara göre daha
uzun tutulması çok da rahatsız etmedi açıkçası, bu duruma çok takan var onu da
belirtmeliyim.
Kızımız
onu kovalayanlardan kaçarken bir ağacın tepesine çıkması sahnesi ise klişe mi
desem öyle bir sahne. Ağacın üzerine çıktıktan sonra onu öldürmeye çalışan genç
arkasından tırmanıyor ama olmuyor, birkaç ok atıldıktan sonra Peeta’nın
önerisiyle kız orada bırakılıyor, nasıl olsa susayıp/acıkıp aşağıya inecek, ya
öyle öldürürüz ya da orada kalıp açlıktan/susuzluktan ölür deniyor ve bu uygulamaya
geçiliyor. Burada düşünmek lazım, bir insan susuzluğa kaç gün dayanabilir, bu
süre zarfında hiç mi mücadele edilmez, biraz ok atın, ağacı yakın, ağacı kesin
vs. ama ne oluyor, ağaca tırmanmasını seven ve bu işte başarılı olan Rue
adındaki küçük kızımız çıkıyor ve ona yol gösteriyor, hemen yan ağaçtaki çok
zehirli arıların kovanını onların üzerine düşürmesi gerektiğini işaret ediyor
ve olanlar oluyor. Kızımız küçük kız sayesinde bulunduğu durumdan kurtuluyor. Ve
ilerleyen sahnelerde Rue’nin öldürülmesi sonucu Katniss’in cenaze merasimi
düzenlemesi, gereçksiz ve irrite duruyor. Yine sonlara doğru tam Katniss onu
öldürmek için üzerine atlamış bir kız varken, bu sahneler neden böyledir pek
anlamıyorum ama, kız öldürmüyor da başlıyor anlatmaya, işte nasılmış, küçük
kızı öldürdük de seni de öyle öldüreceğiz diye konuşuyor, tam diyoruz film
bitti ama ne oluyor, Rue’yi tanıyan ve onların gruptan olan kişi çıkıp Rue’nun
öldürülmesine sinirlenip kızı oracıkta öldürüyor ve Katniss’e dönüp, sadece bu
seferlik canını bağışlıyorum saçmalığını söylüyor.
Neyse,
üzerinde durup düşünüp çok konuşulması gereken bir film olmasına rağmen bu
kadar söz yeterli gibi.
Tümüne
bakıldığında söyleyebilirim ki her ne kadar yıkıcı onlarca eleştiri olsa da ben
filmi beğendim ve kesinlikle izlemeyenlere öneririm. Kitabı okumuş olanlara da
klasik tavsiye olarak beklentiyi ne kadar az tutarsanız o kadar çok seversiniz.
O kadar büyük yapım olup içi boş film olduğu düşünüldüğünde The Hunger Games bu
dönemlerde bulunmaz bir nimet.
İyi
seyirler.