O kadar yalnız ve kimsesiz.. anlamsız ve kayboluşla dolu. Sana ulaşamayışın köpüğünde tütüyor sanki, bira cinsinden yontulmuş zamanın parçacığı erirken parmaklarımın ucunda.
Yani ellerin, sevgilim ellerin kimseyi bu denli kalabalıklaştırmaz lakin doğuştan gelen soluk bir sabah benimkisi. Gün doğarken var olan kızıla bürünmüş gri sessizliğinde bir martının çığlığında parıldayan bir deniz tutkusu bendeki.
Çatısı yarım, bacası siyah tüten bir deniz manzarasında yarı hüzünlü fakat tümden sarhoş bir uyanış belkide.
Kimsesizliğin seni sardığı o soğuk ve çıplak çığlığın sabahında gitme diyebilmekti aslında sevmek, ki seni sevmek sevmelerin en güzeliyken, sana aşık olmak sevgilim.. Bir insanın erişebileceği hissedilebilesi en güçlü duyguydu muhtemelen. Naz. İsminde kayboluşların muhteşem yakarışı var. İsminde adeta aşkın tasavvufu dolu, ödenmemiş temttü kalpazanlığında bir inkar ediş sanki seni seninle alıkoymak. Sevmek seni kimsesiz bir sokak kaldırımı soğukluğunda belkide.. Bahçedeki en güzel gülü bulduğuna ikna olmak.
Naz kimsesiz yalnızlığımın annesi, sevgimin doğan güneşi sabahlarımın karanlığını inadına aydınlatan bir VENÜS sanki. Kendi başına ve bugünün sabahına ışıl ışıl yine yeniden usandaman doğacak olan yine kendini sorumsuzca güzelleştirecek ve inadına VENÜS, inadına KIZIL, inadında afrodit.. Nötron yıldızında ışıldayan ve utanmadan aydınlık sanki... Hani diyorum ya yanında mutluluk bir evrenin rüyasında uyanmaktır esasen. Çemberidir emsalsiz gezegenlerin europa gibi emsalsiz uydudur zaman zaman ve zamansız tam güneş tutulmasıdır kendisi tahmin edilenden daha yakın.
Ağlamaktır Naz, onu çok sevmek ve fakat bir o kadar halleydir zamansız.. Zamansız titrer kopar gelir öyle amansız zıplatır ki seni yerinden .. Şahidi olursun dnen mavi gezegenin.
Bazen bir mandalina kokusunda hatılarsın bu sonsuzluğun temsilcisi aşkı. Öyle bir anlığına değer ve geçer benliğinden. Sana dokunur, tenine dokunur, yalnız bir gecene dokunur bu aşk. İnsan gibi hissetmek istersin kimi zaman, zamansızlığın tekerrür eden yağmur dolu, çığlık dolu gecesinde tek bir anlığına kayboluşun hışımndan uzandığın zaman sabahın ilk ışıklarına..Halbuki pençelerin o kadar güçsüz ki.. Ki çok seversin onu, soğuk gecenin buhar dolu şişesinde anlık aşkların zamansız takıntılara döüşüp ta ki ceninine işlemiş bir sorguyla ararcasına delirirken sabahın gri ve patavatsız bir ayı kovalayışını beklersin.
Bir de bakmışsın sonbahar gelmiş, sararmışız, eylül olur hüzünleniriz..
0 YORUM:
Yorum Gönder