Meymenetsiz suratları, sudukları, kırık dişlerinin arasından sarkıttıkları dilleri, çatlamış dudaklarına sürttükleri armonikalarla hiç olmadıkları kadar mutlu ve hüzünlü görünüyordu melekler ve ellerinde olmadan gelişigüzel çaldıkları senfoniye ayak uydururcasına salınıyorlardı gökte, suyun tutunması gibi bulutlara, gök gürlese düşeceklerdi. Benim yaşamım dedikleri senin, seninki benim.
Çığlıklarına karışırdı sustuklarında nefesleri ve nefeslerine karışırdı çığlıkları susadıklarında. İçebilmek için susadıkça çığlıkları, kendi boğaz çukurlarında boğulurlardı acılar içinde, suskunluklarına kavuşurlardı. Desenine bürünmüş tenim, dikenlerini batırıyorsun.
Bir kadeh şarap olsa tanrıyı yok sayacaklar, sevaplarından arınıp cehennem patikalarında keçileri kaçıracaklar, tutabilseler ne mutlu azıcık olsun karınları doyacak. Sana susadım, açlığım senin elinden.
Kol çırpınışları kediden kaçan köpek misali ve bir de zebani homurtuları. Yüklemsiz cümlelerinde öznen olayım.
Kırılan kanatlar, her yer tüy. Bedenine kavuşup da keşfine çıkmış bir beyin, ne zaman fark edecek apış arasını. Salıncaklarda salınalım, derelerim ırmaklarına karışsın.
Kasıklarından süzülen suyu yalayanlar, hislerini yalanlayanlar da çıktı aralarından, kaçınılmaz günahkârlar, tanrının kucağında oturup çukurlara atılacaklar. Gel beraber düşelim, sonu görünmeyen kuyulara.
Tüm kinlerini içlerine kustular ve ellerinin tersiyle ağızları silişler. Oje siyah, gözler yeşil. Hiç olmadığı kadar uzun, hiç olmadığı kadar kaçınılmaz dakikalar, sonrasında hüzün, sonrasında tütün. Dumanında gebereyim.
Ellerin titremesi, armonikanın suskunluğu, küçülen gözbebekleri, çürümüş döl kokuları, biraz da ter. Ateşler hiç bu kadar yakmamıştı. Bile bile düştükleri kuyular, bedenlerinin insanlıklarına yenilişleri ve yolunan tüyler. Acında yak beni.
Korkusuzluklarının ödülü kırmızı, kopkoyu. Sonu gelmez inleyişlerin bedeli çığlık ve tüm hislerinin karşılığı dipsiz cehennem. Yeşilinin içinde gezineyim.
Doruk noktasında tepişenler, yarın ölecekler. Pişmanlıklarını gömmüşler, arkalarına bakmaya niyetleri yok. Yedikleri haltların öcünü aldılar, öcü alınma sırası bizde. Nefeslerini tutup birbirlerinin içine atlıyorlar. Tutmasan düşüyordum.
Ve varmadan yere, çek beni içine. Tek derdimiz yorulmak, tanrıya gözükmeden bedenden kaçmak.
Önce düşmek vardı sonra uçmak.
0 YORUM:
Yorum Gönder