Beyinlerimiz içerken şarapları, birbirimizde yeniden doğar ve ölmek için bekleriz avuç içlerimizde, parmaklarımız birbirine dolanmışken, biz sarmaşık misali.
Geçmişte takılı kalmaktansa kahkahalara takılır, açılmayacağını bildiğimiz halde uçurumlardan paraşütlerimize güvenerek atlarız. Açılmaz da. Kadere yenilmekse bu yenilelim anasını, kaybedeceğimiz sadece bedenlerimiz, kuru, çatlamış, susamış.
Acıkırız birbirimize, susarız, acıları tattırırız tuzlu tuzlu.
İkilemelerde zıplarken sessiz harflerime ses katar, gaydaları küstürürüz kendimize ve armonikaları. Sevişmelerimizden lirler utanır, arkalarını dönerler. Şarkılar söyleriz karşılıklı, ağza alınmayacak sözleri dişlerimizde çiğner, sindirime sokar üzerine krema sıkarız.
Çırılçıplak sokaklarda, çırılçıplak gezer, köşe başlarında çoraplarımızı bulur giyeriz, boynu bükük sokak lambaları boyunlarını büküp seyre dalar tenimizi ve biz sokak kokusuna bulanır, birbirimizi koklarız, sonu, sonu gelmez sonsuzlular. Dibe vururken uyanırız çöp kutularında, bir de soluyan köpek yavrusu.
Biz bakarken enceğe, encek bakar bize. Patilerine patilerimizi dokundururken, salyaları akar ağzından bizim de suduklarımız.
Ulumaya başlarız, havlamaya başlarız.
Gökyüzü şemsiyelerini açarken bize, biz yüzümüzü döner göğe, gözlerimizi açarız.
0 YORUM:
Yorum Gönder