Yönetmen:
Nicolas Winding Refn
Senaryo:
Hossein Amini, James Sallis (kitap)
Oyuncular:
Ryan Gosling, Carey Mulligan, Bryan Cranston
Tür:
Dram | Gerilim
Yıl:
2011
Süre:
100 dak.
Ülke:
ABD
Dil:
İngilizce
Seksenler,
new wave akımından müzikler ile pembe fontlu yazılarla açılan bir film Drive. Kim
ne derse desin tartışmasız yılının en iyi filmlerinden bir belki de en iyisi. Üstelik
konu itibariyle çok da yenilikçi durmadığı halde, bu başarısını baştan sona
kadar içeriyor.
Bilindik
taksi sürücüsü, katiller, mafya ve aşk girdabında seyir etmesine rağmen
benzerlerinden ayrı kılan özelliğe sahip aslında. Sağlam bir beynin elinden
çıkmış, oyunculuktan tutun da sanatsal yönüne, kullanılan müziklerden kurgusuna
kadar başlı başına bir sanat eseri.
Çoğu
kimsenin ağır geçen sahnelerinden sıkılmasına rağmen bu türü seven ve
farkındalık sahibi izleyicilerin yağlarının eriyeceği bir film. Tabii her iki
koşulun dışında kalacaklar da olacaktır.
Şehrin
içinde akıp giden yollar, yalnızlığa doğru emin adımlarla ilerleyen farlar,
gece. Sükunet eşliğinde başlayan dakikalar yerini başlı başına karizmatik ve “cool”
bir izlenime sahip bakışlara bırakıyor ve merkezdeki konu yavaştan şekillenmeye
başlıyor.
Adını bile öğrenemediğimiz, iki dudağının arasından kürdan düşmeyen
ve akrep işlemeli montu efsane olacak karakterimiz Driver, iyi planlanmış bir
soygunun kaçışını sağlayan biri. Boş zamanlarında dublörlük de yapan adam, kendi
yalnızlığından hiçbir kötü hissi barındırmayan benliğiyle yaşamını sürdürürken,
kaldığı apartmandaki yan komşusuyla başlayan sevimli, bir o kadar da içinden
çıkılmaz masum ilişki, bir anda kendini muğlâk bir çemberin içinde buluyor. Kadının
çocuğu ve kadınla yaşanan seviyeli ve anlamlı ilişki bir anda odak konunun
etrafını çevreleyen ve ardından ana konunun iyice katmerlenmesine neden oluyor.
Pis işlerden dolayı hapisteki kocasının tekrar eve dönüşü ve yeniden pis işlere
bulaşmasıyla aileye tehdit unsuru haline gelen kişilerin Driver tarafından
yardım edilerek aileden uzaklaştırılması planlanırken kadının kocasının bir
anda öldürülmesi ve ele yüze bulaşan hikâyeyle sevilen kadın ve küçük çocuğun
daha da ölüme yaklaşmalarıyla teker teker gelen belanın üstesinden gelen Driver’ın
gösterdiği başarıyı izliyoruz bir nevi ve terk edilişleri, gidişleri ve soluk
alışları.
Geri
doğru saran zamanda hızlı olmanın ne demek olduğunu geçmek bilmeyen dakikalarla
anlıyoruz filmi izlerken ve ister istemez geriliyoruz. Sade, yalın ve sanatsal
dokunuşlarla bezenmiş filmde fışkıran kanları her gördüğümüzde “gore” olgusunu
içten içe yaşıyoruz.
Yönetmenin
başarısının yanında Driver ve komşu kadının suskunluğuyla gösterdikleri başarılı
oyunculuk, hisler ve samimi ilişki çerçevesinde filmin başarıyı kucaklamasını
anbean seyrediyoruz. Aslında tehlikeli görülen müzik seçimleriyle kült yapıya
erişeceği gün gibi ortada.
Uzun
uzun bakışlar, sözlere gerek duyulmayan anlatım ve muhteşem bir ürün. Stop-motion
tekniğinin harikalar yaratması, özellikle akıllarda kalan sahne nedir diye
sorulursa o da asansör sahnesidir denilebilir çok kesin bir ifadeyle. Kocasının
ölümünden birkaç süre geçmiş bir kadın ve onu korumak, onunla yaşamak isteyen
bir adamın konuşmasından sonra açılan asansör kapısı, içeride ölüme götürecek
bir kişi, kapının kapanması ve ışık oyunları, öpüşme ve ardından gelen şiddet,
kapının açılması, kadının ayrılışı ve kapanan kapılar. Demek istediğim sahneyi
buradan izleyebilirsiniz.
Tanıtmak,
ifade etmek ve ne derece başarılı olduğunu anlatmak için çok da söz sarf etmek
gerekmiyor aslında Drive için, aldığı ödüller zaten bahsi geçen başarıyı
taşlandırıyor lakin Akademi Ödülleri’nde adının pek geçmeyişi filmi izlemek
için bile bir sebep haline getiriyor. Bu çok zor değil.
Bir
süre önce bahsettiğimiz 2011 yılının en iyi 50 filmi listesinde de ilk sırada
yer aldığını belirtmeden geçmeyelim.
İyi
seyirler.