steve mcqueen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
steve mcqueen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

shame (2011)


Yönetmen: Steve McQueen
Senaryo: Abi Morgan, Steve McQueen
Oyuncular: Michael Fassbender, Carey Mulligan, James Badge Dale
Tür: Dram
Yıl: 2011
Süre: 101 dak.
Ülke: Birleşik Krallık
Dil: İngilizce
Ödül: 21 ödül, 42 adaylık

Tartışmaya açık bir konu ihtiva eden film –ki konusunda cinselliğin ön planda tutulması, neden tartışmaya itilmesine sebep oluyor hala anlamış değilim, bizim tartışmaya açık dememiz biraz farklı- New York sokaklarında geçiyor ve kişinin cinsel olgulara bakışını irdelerken, Brandon isimli iyi bir iş, ev sahibi bireyin, toplumda yaşamasına rağmen içinde yer aldığı ortamdaki insanlara kendini yakın görememesi ve sekse bağımlılığına ilişkin kendi yalnızlığını işliyor.
Yakışıklı, iyi giyimli ve para sahibi Brandon, metroda giderken çaprazında oturan bayanla kur yapar –ki aynı bayanı filmin sonlarına doğru yine metroda görürüz- durakta inerken eline dahi dokunur ve arkasından gider lakin bayanı kaybeder.
Filmin başlangıcından sonuna kadar farklı kadınlarla birlikte olan Brandon’ın hazza olan bağlılığı kadına olan ilgisinin önündedir aslında. Kendi ihtiyacını bir kadın yahut beden olmadan da istediği yerde bulduğu her fırsatta giderir. Sanal seks ile, kapalı kapıların arkasında mastürbasyon yaparak duyduğu hisleri dışarı vurarak hallederek.
Brandon’ın her ne kadar geçmişinden pek bilgiye sahip olamasak da ailesinin toplum ve kendi için iyi bir birey olabilmesi için normlara uygun törpüleme yöntemleriyle onu yetiştirdikleri, iyi bir iş, iyi bir ev ve standartları yüksek bir yaşama sahip olabilmesi için kendi öngördükleri çizgide yürüyebilmesini sağladıkları basitçe fark edilebiliyor. Bunun sonucu olarak ise her ne kadar görünürde istedikleri gibi bir sonuç çıksa da içine kapanık ve yalnızlık duygusunu içten içe yaşayan, istese bile birine bağlanamayan, birileriyle sevişirken bile bir şeyleri paylaşamayan bir beden doğmuş oluyor.
Tartışmaya açık bir konusunu söylememin sebebi ise kız kardeşi Sissy ile arasındaki ilişki ve bu ilişkinin boyutu. Demek istediğim iki kardeş arasındaki ensest. Sissy, kardeşine nazaran dışa dönüklüğü seçmiş bir yapıda, fakat ne kardeşi gibi bir işe sahip ne de barınacağı bir evi var. İlişkiler konusunda Brandon ile benzerlik gösterse de onun karşısındakine duyduğu ilişki Brandon’dab farklı. Çünkü Sissy, biriyle ilişki yaşadıktan sonra Brandon’ın aksine o kişiye bağlılık duymak istiyor ve o kişiyi bırakmak istemiyor.
Aralarındaki ilişkide bahsedecek olursam, benim kötü düşüncelerim de olabilir tabii bunlar ama her ne kadar izlediğimiz sahnelerden pek ensest boyutu göremesek de birbirlerine duydukları sevginin masum ağabey-kız kardeş ilişkisine çok da benzemediği bir gerçek. Bu da filmin göbeğindeki “utanç” kavramını oluşturuyor gibi. Kendi yaşamlarını sorgulamaktan çekinmiyorlar aslında, “normal” in bu olmadığını biliyorlar lakin normal olmak için de çırpındıklarını pek görmüyoruz.
Aralarındaki ilişkiyi aşka bağlamamın yahut o şekilde görülmesini sağlayan nedenler ise aslında filmin arka planına itilmiş gibi görünen olgular.
Evine geldiğinde hırsız olduğunu düşünüp banyoya giren Brandon kız kardeşi Sissy’i çıplak gördüğünde kardeşlerin bu duruma verdikleri tepkiler, işte bahsettiğimiz “normal” kavramının biraz dışında kalıyor. Uyarılmadan bile söz edilebilir biraz daha ileri gidilirse. Onun haricinde yine aynı sahnede fonda çalan müziğin “I Want Your Love” oluşu bu gibi düşünceleri akla getiriyor.
İyi bir ressamın yağlı boya çalışmasıymış gibi duran Sissy’nin New York New York’u muazzam şekilde yorumlarken aslında kardeşiyle kalmak istediğini farklı şekilde söylemesi, Brandon’ın patronuyla Sissy sevişirken Brandon’ın acı çektiği gerçeği, normal bir ilişki yaşayabilecekken bunu beceremeyen Brandon’ın yaşadığı tek gecelik yahut para vererek sahip olduğu fahişelerle duygusuz ilişkiler ve Sissy’nin kardeşinden çok da farklı olmayışı, birbirlerine gösterdikleri tepkilerle aralarındaki sevginin kardeş ilişkisinden biraz farklı oluşunu düşündüren diğer nedenler arasında. Hele hele filmin sonlarına doğru Sissy’nin intiharı ile filmin ilk sahnelerinde metroda yer alan kadını yeniden görüp kadının kur yapmasına karşılık normalde eline geçen tüm fırsatları kullanan Brandon’ın düşündüğümüz olayı gerçekleştirmemesi ve asıl bu göremediğimiz ensest kavramını içten içe düşündüren, Sissy’nin “biz kötü insanlar değiliz, sadece kötü yerden geliyoruz” cümlesi, bilmediğimiz geçmişte bazı olayların yaşanmış olabileceğini kanıtlar nitelikte ya da tamamıyla benim içim kötü.
Okuduğum yorumlara göre pornografik sahnelerin varlığı ve uzunluğu çoğu izleyicinin filmi olumsuz yönde eleştirmesine neden olmuş, çoğu izleyici de bu durumdan tiksinmiş. İşin ilginç yanı şöyle bir kendimize ve çevremize baktığımızda yahut burjuva diye tabir edilen kesimin –sadece burjuvalılıkla da alakası yok- yaşayış biçimi ve aile yapısı düşünüldüğünde, eşlerin birbirine olan bağlılığı sorgulandığında filmin neresinden tiksinildiğini merak ediyorum. Klasik müzik eşliğinde bu sapkın duyguların aktarımı mı rahatsız edici olan?
Filmdeki oyunculuk başarısı göz ardı edilemez, öte yandan filmdeki bazı ayrıntılar filmi bir adım daha öteye götürüyor. Örneğin iki kardeşin birbirleriyle sidik yarıştırdığı sahnede biz, kanepede oturmuş iki insanın kavga edişini arkalarından izlerken arka planda açık olan televizyonda, tüm saflığıyla çizgi film oynaması.
Film, üstü kapalı bir anlatımla aktarılsa da sağlam bir yapım denilecek düzeyde.
İyi seyirler.




paylaş: