Ölüye Saygılı Kurbağa Adamlar

         Ölümü hep düşünürüm. Bilindiği kadarıyla tabii. Ve aslında ölümü bu kadar cazip, heyecan verici yahut korku dolu yapan sonrasının bilinememesidir. Bana gelipte kutsal kitaplarda ki devam hikayelerini anlatmayın. Onlar bizim için değil. Bizim için ölüm, ölümdür işte, ölürsün ve hepsi bu, herşey biter.

         Açık olmak gerekirse eskiden inançlı biriydim. Tanrıyla sık sohbet ederdim ama sonra benimle konuşmak istemediğini anladım. Aramız açıldı, neyse.
Boka battığım zamanlarda “eğer büyüdüğümde de böyle olursa intihar ederim” derdim. İntihar etmenin günah olduğunu öğrenip vazgeçtim. Sonra din ile ilgili daha fazlasını öğrendim ve bu kavramın ve bu kavrama yüklü anlamın benim için herhangi bir şey ifade etmediğini anladım.
Evet intihat etmek
Kendi isteğinle ölmek korkakça bir kaçış, farkındayım. Ama kurtulma duygusu insanı bu yola teşvik ediyor. Kalanların ne dediği umurumda bile değil.

         Kısacası benim bir “27” m var. En ufak bir ışıltı görmezsem ölüm çok kolay; mantıklı, sabah 8 akşam 6 ya nazaran akıllıca, sessiz ve dürüst bir hareket.
Hikayem mi ?

         Yalovadan – Çorlu ya dönüyordum. İstanbul trafiği insanı koşarak gitmeye teşvik edecek kadar boktan olduğundan gece yolculuğu yapmayı tercih ediyorum. Terminale ulaştığımda büyük bir hüsran vurdu beni, kulaklığımı yurtta unutmuşum. Yolculuk boktan geçecekti, karanlık olduğu için kitabımda yoktu. Gece 1,55 arabasını beklemeye koyuldum. Bursadan 1 çıkışlı bu arabanın buraya gelmesi daima 2,10 falan olur ama ben her seferinde mal gibi 1,30 da terminalde olurum.
Araç geldi. 20 dk gittik. Feribota bindik. Sigara peketimi alıp hemen indim otobüsün yarısı uyumaya başlamıştı bile, yukarıdan 1 çay aldım. Çay büyük ama ve 3 tl ... neyse. Bir mühendislik harikası olarak tasarlanmış feribotta sigara içilebilir alana geçtim.
Kısaca: Saat gece 2 buçuk, Ocak ayının sonları hava buz gibi –muhtemelen su da- yalnızım ve sikindirik bir feribotta sigara içilebilir alanda yanımda viski içtiğine emin olduğum bir dayıyla sigara içiyorum. Hava soğuk, 3.köprü ne zaman bitecek, bütün yeşil alanların amına koydular falan düşünüyorum. Yaşlı amca “Afiyet olsun delikanlı” dedi ve uzaklaşmaya başladı. “Eyvallah abi” diyecektim ki, iletişim dersinin etkisinden olsa gerek “ Teşekkürler, size de” dedim.

Sonra siyaha daldı gözlerim, bedenimi de çağırdı siyah.

Şimdi atlasam- dedim.
Hemen şimdi.
Zaten yalnızım ve kim görecek? Hava buz, herkes arabasının içinde. Kim bilebilir ki ?
Muavin.
Belki, araç hareketlenince sayar ayıksa ve ahiret turizmin muavini değilse en fazla şoföre gidip “Abi biri eksik” der. Sonrada bir sik olmaz-o kadar.
Annem ve babam uyuyor.
Abimin benim geleceğimden haberi yok.
Ertesi gün abim işine gider, babam sabah namazına. Annem ben gelecem diye börek – kek falan yapar. Sonra babam namazdan döner gelmediğimi görünce kıllanır. Beni arar ulaşamaz. Panik yapar Yalovadan arkadaşlarıma ulaşır. Daha panik yapar Turizm firmasını arar. Haberi alır. Polisi arar. Sonra abimi arar ve abim iş yerinden apar topar büyük bir korku ve telaş ile çıkar.
Ben, o buz gibi siyaha atladım ve saniyeler içinde donarak öldüm. Boğularak değil, yüzme bilmem ama boğularak değil. Üstteki paragrafı hiç düşünmedim. Çünkü öldüm. Çünkü kurtuldum. Cesedim yok. Bir cenaze merasimim olmayacak çünkü kurbağa adamlar kayıp, serseri bir bedenin bulunmaması gerektiğini bilir.

Hayır.
Hayır atlamadım ama bir gün atlayabilirim ve sizin bundan hiç haberiniz olmaz.



paylaş:

sor



Sor!
Nedir çare?

Gece uyanmadan, gün uyumadan derin derin; sor!

Sorun ey yüreğimdeki biçare, bencil duygular, nedir diye bu telaşın?

De!

Bekledin yıllarca nedir bu gün ile yarışan teleşın, de!

Deyin hastalıklı duygular telaşlanma diye!

Çelin çelimsiz aklımı, kışkırtın beni aklıma karşı..

Çare üretmeli bu dil,

Ellerim garip! 

Bağrım yanarken hırıltılarla, nasıl olur da soğuk duyarlar;
tenim de bi garip?

Ellerim bile dost değil size biçare duygularım,
Olsalardı da yapışırlardı boğazıma, korkarım,

Çare bu değil,
Çare üretmeli bu dil..

Ey bilinmezlik,
Garip bu menen sessizlik,
Durur, durur ve durur da çınlar kulaklarımda delilik,
Mukayyet ol, ellerim bir garip..

Vakit dar,

Daralıyor duvarlar sanki acele kazılmış bir mezar,
Yağmurlu mu dersin toprak? 
Yoksa tükürüklerimi çekti de mi böyle ıslak?

Anlatacak vakit yok,
Sor telaşımı senden de kaçayım.

Yetişmem gerek oyuna,
Sahne bitiyor, inecek perde, 
Saklama kendini oyunun sonuna.
paylaş: