Furkan
gibi hayatında zerre heyecan olmayan birindeki bu ‘’21 Aralık 2012’’ arsızlığı
nasıl doğmuştu? Furkan, Remzi, Zeynep… Arkadaş ortamıma bu 21 Aralık 2012
arsızlığı nasıl bulaşmıştı? Daha düne kadar facebook da kullanıcı haklarını
paylaşıp üzerine de bunları beğenen insanlardı. Şimdi kalkmışlar 21 Aralık
diyorlar…
‘’… Cern de yapılacak olan deney bizi
yagacak yagacak. Hepimiz ölezezzz’’ dedi tanımadığım biri. İçinde bulunduğum
ortam dershanenin kütüphanesiydi. Her çeşit insan vardı. Bir sürü önü alınamaz
fikir demekti bu…
‘’Yanlış düşünüyorsun arkadaşım. 21 Aralık
2012 de 26 bin yılda bir görülen, güneş hareketi gerçekleşecek. ‘Galaktik
dizilim’ deniliyor buna. 26 bin yıl önce
bu olay ilk kez gerçekleştiğinde Neondorthal türü yok olmuş, cro-magnon türünün
ortaya çıktığı görülmüştür. Yani şuan ki tür yok olabilir ama yeni bir tür
doğabilir. Yeni tür de şimdiki insandan daha gelişmiş olur. Bir bakıma doğanın
insandan kurtulması ve güncellenmiş yeni insanlar ile yola devam etmesi gibi’’
dedi dershanenin göz bebeği olan Göykan. Bilimin kafamdaki yeri ‘’ne zaman
yağmur yağacağını biliyorlar’’ olmasına rağmen kurduğu cümle beni bile
korkutmuştu.
‘’… Büyük hodron çarpıştırıcısının yapılacağı
tarih 21 Aralık 2012. 16 Aralıkta sistem kapatıldı. Jeneratörlere güç
depolanmakta. 21 Aralık günü ise yüksek güçte çalışan jenaratörler ile büyük
hodron çarpıştırma deneyi gerçekleşecek. Bir kısım bilim adamı bunun zararsız
küçük kara deliklerin oluşmasına sebep olacağına inanıyor’’ dedi bir başkası.
Herkes konuşmuş, bir ben sus pus kalmıştım.
Konuşmaya da hevesli değildim zaten. Ama göz göze geldiğimiz Fizik hocasına
rahat batınca konuşmak zorunda kaldım. Durmadım, yardırdım; ‘’ Ulaan Beşiktaş
nasıl liderliğe kadar çıktı ama. Ezehehe. Fernandes’i alıcaktın abi. Alacaktın
o adamı takımına. Şampiyonlar Ligi’nde oynuyorsun sen!’’ diye veryansın ettim
kütüphanede. Millet bana pis pis bakınca pılımı pırtımı toplayıp terk ettim,
fazla bilimsel olan kütüphaneyi.
‘’Son 10 yılda ekmeği en çok yenilen konuydu
21 Aralık. Hakkında zerre bir şey bilmiyordum. Umurumda da değildi açıkçası.
Hayat felsefesi ‘’mayışımı bankadan mı çeksem atm’den mi çeksem acaba?’’ olan
bir insandım. Torrent’imde Dark Knight Rises iniyordu. Bundan daha büyük bir
heyecan, daha büyük bir atraksiyon ve emek hırsızlığı var mıydı? Yoktu. 21
Aralık sizin olsun be! Yalnız bırakın beni, 1080 p’lik Christopher Nolan
eseriyle’’ diye düşündüm dolmuşta. Bugün 20 Aralık 2012’ydi. Dark Knight Rises
inmişti. Benden daha mutlusu var mıydı?
‘’İnecek vaaa kaptann’’ diye bağırdım ve evimin yolunu tuttum.
Akşam 10 da Dark Knight Rises’ı dizüstü
bilgisayarımda izliyordum. Film bitince Christopher Nolan’ın adını birkaç defa
sayıkladım. Bu sırada uyuya kalmıştım.
Rüyamda ben, Batman, Joker, Bane ve Alfred
21 Aralık’ı tartışıyorduk. Bu konudan canımız sıkılınca uzun eşek oynadık. Ben
ve Alfred aynı takımdaydık. İkimizde çelimsizdik. Batman ve Bane aynı
takımdaydı. İkisi de öküzdü. İlk önce biz yattık. Yastık Joker’di. Batman
üzerimize atlamak için koştuğu esnada kanatları açıldı ve gökyüzüne doğru
havalandı. Aşağı doğru düşerken güvercin misali ‘’fata fata fata’’ diye kanat
çırpıyordu. Bu sırada Bane Alfred’ın üstüne atladı. Alfred’ın beli kırıldı.
Batmobil’e binip polikliniğe gittik hemen. Polikliniğin sahibi C. Nolan’dı.
Bize kızdı. Rüyamı hayra yoramadım. Ömrümde hiç bu kadar saçma bir rüya
görmemiştim...
Sabah uyandığımda 21 Aralık 2012 olmuştu.
Her şey alabildiğine rutindi. Bakkaldan
veresiye yoluyla nasıl ekmek alırım diye düşünürken ekmek kasasının hala
dışarıda olduğunu gördüm. Bir koşu 2 ekmek alıp evime geri döndüm. Kahvaltımı
yaptım. Televizyonu açmaya çalıştım. Açılmadı. Birkaç darbe indirdim, nafile.
Elektriklerin kesildiğin geçte olsa idrak edebilmiştim. ‘’Sadece benim evimde mi kesik ulan bu
elektrik’’ diyerekten apartmana bakındım. Aynıydı. Kesikti elektrik. İşte bu
sorundu. Apartmanın elektriği bile kesikse ciddi bir şeyler yaşanmış demekti.
Korkmuş bir vaziyette pencereden dışarıya bakındım. Sokaklar bomboştu. Hemen
üzerimi giyinip sokağa çıktım. Gücüm tükenene kadar koştum. İnsan arıyordum
lakin hep aynı yerleri görüyordum. Çünkü ben hala mahallesinden dışarıya
çıkamayan insandım. Aynı mahallede 8 tur atmıştım… Biraz gücümü toparlayınca
brutal vokalistler gibi ‘’ Herkeslerrrr Neredeee’’ diye
bağırdım. İki köpek havladı. Korkup evime kaçtım. 21 Aralık günü koca dünyada
yapa yalnız mı kalmıştım yoksa? Herkes beni geride bırakıp çok eğlenmeye mi
gitmişti?
Öğleden sonra 3 olmuştu. Dışarısı hiçbir
zaman bu kadar sessiz olmadığı gibi gökyüzünde hiçbir zaman ‘’Gözün doysun
Cern’’ yazısı olmamıştı. Yazıya 10 dakika sonra baktığımda Cern’in r ve n
harfleri birleşmiş, ortaya ‘’Gözün doysun Cem ‘’ çıkmıştı. Bu yazıyı kimin
yazdığını düşünmemiştim. Daha önemli şeyler vardı. Yapa yalnızdım koca dünyada!
Dünyadaki herkes yok olsa bile hocadan 2
puan dilenen öğrenciler yok olmuş olamazdı. Bir umut okula koştum. Yoktu. Önce
apartmandaki kesinti, şimdide bu öğrencilerin olmayışı… Kimse yoktu Güngören
de. Belki de İstanbul da. Belki de koca dünyada! Brutal vokalist gırtlağından
uzun hava gırtlağına geçiş yaptım. Erzincan yöresinden bir türkü geveledim…
Pes etmeyip aramaya devam etmeye karar
vermiştim. Taksim’e gitmek mantıklıydı. Artık orada da insan yoksa koca dünya
da dal daşşah kalmışım demekti…
Sorun şuydu ki, Taksim’e hep İ.E.T.T, hep
tramvay giderdi. Koca otobüsü zaten kullanamazdım. Tramvay hem elektrik hemde güneş enerjisiyle çalışıyordu neyse ki. Tramvayı kullanmayı denedim. Çok renkli
bir tuşa basınca Taksim’den daha da uzaklaştım, son durak olan bağcılara
vardım… Tuşlara basmak yerine etrafıma baktığımda hemen arkamda pilli bir radyo
buldum. Biraz kurcalayınca çalıştı. ‘’ 20 Aralık 201…kkığğğ… Cern de yapılan
deney için gerekli enerji bütün dünyadan karşıla… kkığğğ… Oluşan kara delikler
dünya nüfusunun yüzde 99’unu yut… kkığğğ… Kurtulanların bir şekilde Cern’e
ulaşmaları… kkığğğ… öğrenciye giriş indi… kkığğğ…’’ Bozuk radyoyu kapattım.
Açıklama yeterliydi. Dünyada taş çatlasa 1 milyon insan kalmıştı. Önümde iki
seçenek vardı. Cern’e gidip hesap sormak ya da burada kalıp sessizliğin,
sokaklarda zaar gibi çıplak koşmanın, istediğim araca binip kaza
yapabileceğimdi. İki seçeneğim vardı. Cern çok uzaktı, sokakta çıplak koşmak
çok yakındı…
Kararımı vermiş, makinistin odasından çıkıp
kapıya doğru yönelmiştim. Kapıdan çıkıp birkaç adım attım ve karşımda bir homo
sapiens ile, bir orta yaşlı göbekli insan ile, bir yarı kel ile, bir Harun’la
karşılaşmıştım. Yaklaşık olarak 2 dakika boyunca gözlerimizle birbirimizi
yedik. Milletin yokluğundan faydalanıp kıyafetlerini yenilemiş gözüküyordu. 47
numara converse, adeta ZARA tarafından yıkanan bir Harun vardı karşımda.
Gırtlağımı tekrar brutal vokalist şekline çevirdim ve ‘’insaaaağğnnn’’ diye
bağırarak yanına koştum, sarıldık. Hoşbeş ettikten sonra ‘’Cern’e gidiyoruz. Araba kullanmayı bilin
mi?’’ diye sordu ‘’Hayır ağğbi’’ dedim. O zaman al şu pisikleti. Cern’e
yardırıyoruz’’ dedi. Şivesini sevmiştim…
Cern çok uzaktı, sokakta çıplak koşmak ise
çok yakındı…
Haftaya ya da 3 hafta sonra, ZARA tarafından
yıkanan Harun ağğbiyle Cern’e ulaşmaya çalışacağız. Ne Harun ağğbinin koca
göbeği ne de benim sigara ile yıkanmış olan ciğerlerim buna izin vermeyecek.
gözün doysun cem'i okuyunca bastım kahkahayı :)
YanıtlaSil