Sonu belli olmayan bir gün daha dünya üzerine düşüverdi semadan, mavi bir gün. Yıpranmış kirpiklerinden süzülen yağmur damlalarıyla pas kokan rayların üzerinde seyre daldı yaşamları.
Devrilmiş bir sandalye, kırık üç bacağı yanında süzülüyordu, süzüldüğü gibi bavullar. Her dönen tekerleğin arasında kum taneleri bırakıveriyordu kendini kırk bir numara ayakkabı izi üzerine. Seslerini duydu kum taneleri, ta uzaklardan gelen kıvrımlı trenin.
Kravat bağlanıvermişti boyna, üzerine tıraş kolonyasının ağır kokusu çöküvermişti. Miş miydi yoksa yor muydu.
Dünyanın çizgilerini görebilmek için yükseldikçe yükselen tütün dumanı, ayrıldığı için üzülmüştü aslında. Genişlemişti bedeni, her adımda sarmıştı bedenleri, çiğerleri yalamıştı.
Yalama şekeri girip girip çıkıyordu bir kızın ağzına, ağzından. Dişlere çarptığında kırılıyordu, belki de ölüyordu.
Gün, oturmuş raylara, trenin içinden geçmesini bekliyordu. O mu geçseydi trenin içinden, tren mi geçseydi günün içinden? Zorlandı karar vermekte.
Etine kadar kesilmiş tırnaklar, acıyordu çocuğun elinde, çocuğun elleri acıyordu. Gerçi çocuğun gözleri de acıyordu.
Rayların ortasına kurulmuş beton yığını gar, ziyaretçileri için ikramlarda bulunuyordu, paralarını aldıkça. Parasız bir şey olunamayacağını aşılıyordu gelip geçen insanlara.
Donuk donuk bakan bakışlar, kimin neresini dikizliyordu?
Etek sarıvermişti kocaman bir götü, göt sarmalanmıştı kırmızı tarafından. Göt, göt olmaktan mutluydu.
İks harfi s ve e harflerinin yanına gelince azdıkça azıyordu. Abazan iks harfi.
Kolonya kokan kravat, kokmak istedi orospu kokusu. Neden kokmak istedi bilemiyordu. Ağzı bozulmuştu onun da, yazık sana kravat.
Çizgiler sevişse meridyenler doğmasaydı.
Ah be göt! Niye bu kadar büyüksün sanki? Deliğin olmuş kara delik.
Tren girdi günün içine, ‘ah’ çekti gün, ne ahtı o ama.
Güller vardı garda. Duruma sahiplenmişlerdi hemen. Durum vahimdi ne de olsa. Vahim durumları güller kurtarırdı.
Duvara çiviyi çakan çekiç, koca kafalıydı anlaşılan, her çaktığında tokluyordu beyni.
Paraglaflar girdi iç içe, gazete kağıdı kıvrıldı köşesinden, tırnaklar kanasa mıydı, bozuk ağızlar sussa mıydı? Bok koktu göt, göt kara delikleri yuttu. Kırmızı, yürü be kırmızı! Gir beyinlere, boya onları.
Yavaşladıkça durdu raylar, döndü tekerlek, zift kokusuna benziyordu osuruğu.
Neden? Neden nedene neden demişler? Nedenlerin nedenleri vardır belki. Gelse bu gece bize nedenler, oturup kahveye karışsa sohbet, kırk yıllık bir neden dinlesek.
Her bir bacak sütun, her bir bacak kıllı. Ayakkabılar, ayaklara kap olmaktan bıkmış, bindiler trene. Çuçufçu amca çufçufunu öttürdü, kamışlara süt yürüdü. Oturdu göt koltuğa, gözler seyre daldı semayı.
0 YORUM:
Yorum Gönder