popüler kültürün ünlü ikilileri

Popüler kültürün ünlü ikilileri illüstratör Dave Collinson tarafından bir seri halinde çizilmiş. Seride The Office’ten Michael ve Dwight, Pulp Fiction’dan Jules ve Vincent, Breaking Bad’ten Walter ve Jesse ve çok daha fazlası var.

Collinson’ın diğer illüstrasyonları buradan incelenebilir.









paylaş:

Şimdilik - 1




I



Yine uyuyamadığım bir gecenin sonlarında, gece henüz bitmemiş, gün henüz doğmamışken, ikisi arasında sıkışıp kalmış, kim bilir eskilerin hangi garip isim ile çağırdığı bu vakitte; uyandım. Yattığım yerden kalkıp aceleyle evden dışarı çıktım.  En az içinde olduğum vakti oluşturan an kadar ben de sanki koyu gök ve kuru toprak arasında sıkışıp kalmış bir geçiciliktim. Sigaramla belirsiz bir siliklikle adım adım sokakları geçtim..

Akşama daha çok vakit vardı.

***

Etrafım kapkaranlık; başlangıcından sayarsak günün geç vakti denebilirdi ama aslında akşam henüz olmamıştı. Siyah fayansların arasındaki beyaz derz, alafranga tuvalet, gösterişli lavabo ve aynadaki kendi suretim; sanki kara bir kutudayım. Aynada gördüğüm kendime baktım. Bir annenin sütsüz, uçları çatlamış göğüsleri gibiyim. Benden daha canlı biri sürekli içimdeki tüm enerji ve hayatı emiyordu. Kupkuruydum. Cansız, tükenmiş ve hırpalanmış...

Bulantılar sardı başımı, etrafıma bakındıkça siyah fayanslar sonsuzlaştı, derzler parmaklıklar gibi engeller oldu önümde. Tutundum. Fizikselliği hissetmek için tutundum. Tecrübelerimle sabit olarak tek çözümü buydu bulantılarımın. Tutunmak.  Ellerimle kenarlarını kavradığım lavabonun giderine diktim gözlerimi. Gider deliği yavaş yavaş lavaboyu kapladı. Büyüdü, büyüdü tüm kara kutuyu kapladı. Artık kara kutu deliğin içindeydi, ben deliğin içindeydim, alafranga deliğin içindeydi. Bir tıkanıklıktık delikte, öyle sıkıştık kaldık.
Sağ kulağıma peş peşe çarpan ıslaklıkla delik yıkıldı, ellerim lavaboda kaldı. Ani bir hareketle sağıma döndüm. Tek gözü üzerimde, gözlerimin önünden bir balık geçti. Suratı asık ama bir o kadar da umursamaz bir şekilde, süzüle süzüle. Etrafımda balığı arayıp, ne olduğunu anlamaya çalışırken kapı vuruldu. Tekrar vuruldu. Aceleyle ellerimi yıkayıp kara kutudan çıktım. Yerime dönüp boş masaya oturdum. Çok bir kalabalık olmamasına rağmen neden ulu orta olan bu masaya oturduğumu bilmiyorum. Beklerken tüm gün kaç tane sigara içtiğimi hesapladım. Ne kadar yürüdüğümü düşündüm. Birden bire aklıma somurtan balık geldi. Bulantılarım daha ne kadar ileri gidecekti? Düşündüm. Tutunduğum anları her seferinde çıktığım yolculukları düşündüm. Kimden neyi gizlediğimi bilmeden yarım ve hızlı bir bakışla saatimi yokladım. Bu gülünç, kaçamak hareketime güldüm. Sonra kızdım kendime bu kadar erken geldiğim için. Sıkıntıdan etrafımı inceledim, kurcaladım. Önceleri gelmiş olmama rağmen bu kadar gözden geçirme fırsatı bulamamıştım mekanı. Genelde ahşaplar ve pastel palette renkler ağırdı. Bu ağırlığı bozan egzotik, yeşil dallı ağaçlar ve bazı bambular kusursuz şekilde yerleştirilmişti etrafa. Oldukça lüks bir görünüm sağlayan çoğunlukla siyah cilalı seramikler ve beyaz porselenler sadeliği ama bir o kadar da şık göstermeyi başarmıştı mekanı. Mekan bodrum katta olduğundan tam sağ çaprazımda girecek olduğu merdivenler ve solumda iki masa ötede ise boğazın manzarası vardı. Bulutlar ağır ağır güneşin üzerine oturmaya başlamıştı. Yardım çığıran bir el gibi güneşin kızıl haleleri masalara tutunuyordu. Güneş ağırlığa boyun eğdi. Tam o son ışıkla merdivenden aşağı  sağlam adımlarla indi. Ak, seyrek sakallarını kesince gençleşmiş, tipi ortaya çıkmış, tebessümü gözüküyordu. Saçlarıysa her zaman kırdı zaten. Masanın yanına gelene kadar gözetledim hareketlerini. Ve bu kez doğru düzgün selamlaştık.



***

II


-3 gün önce-




Kalp atışları mı bunlar? 

Neredeyim ben?

Bir de gözlerimi açabilsem. Boğuluyor muyum? 
Boğulmak boğulmak boğulmak?

Boğulmak; su su! Evet!
Sanırım boğuluyorum. Fakat ıslak hissetmiyorum. 

Bir gözlerimi açabilsem. Bir açabilsem. 
Ahhh. 



Yağmur aracın camlarını yumrukluyor. Silecekler sürekli rutin hareketlerle kazanamayacağı bir savaşa girişmiş. Ne cesaret! Gök karanlık ama gece değil. Yol kenarında park halinde duruyor otomobil. Şoför yok. Araçlar umursamaz şekilde geçiyor yoldan. Her araç geçtiğinde sanki bir vakuma çekiliyormuş gibi sarsıyor otomobili.  Arka koltukta üzerime atılmış bir parka ile uyandım. Ötesi puslu. Arka cama bakıyorum bir şey gözükmüyor. Sol yanım yol, ötesinde ise yüksek duvarlar var ama ne olduğunu seçemiyorum. Diğer yanımdaysa uzunluğunu göremediğim bir otluk alan. Ön yolcu koltuğunun camı aralık. Doğrulunca üzerimdeki parka düşüyor. Üşüyorum.. Açım. Direksiyona geçmek için kapıyı açtığım sırada hızlı bir araç geçiyor.
Korana! Panik! Ve uyanma. Silkiniyorum. Tedbirli ve hızlı bir şekilde direksiyona geçiyorum. Fakat bu kısa yolculukla sudan çıkmış balıktan farksızım. Sileceklerin tekrarlanan sesi sanki bir canlıymış gibi kavramama neden oluyor direksiyonu. Pencereyi kapatıyor ve anahtarı çevirip otomobili stop ettiriyorum. Bekliyorum..


***

Gece olmuş, yağmur durmuş. Uzun sakallı ve kaba mantolu biri gülerek camı tıklatıyor. Bir elinde sigara diğer elindeyse yükünü belli eden bir kara torba. Başında eski bir bere. Dışarı çıkıyorum. Birbirimize sarılıyoruz sıkıca.

Sakalları aklaşmış. Derisi sertliğini yitirmiş. Hareketlerinde eski çeviklik yok artık. Kir ve is kokusu sinmiş üzerine. Yükünü bagaja koyuyor ve otomobile biniyoruz. Otomobili de kir kokusu sarıyor. Açlıkla midem tıka basa dolmuş konuşacak yer kalmamış. Yemek her şeyi güzelleştirir. Açılmamış Camel paketini uzatıyorum. Paketi açıp önce bana uzatıyor sigarayı. Kendide çekiyor bir dal, yakıyorum sigaraları. Ardından çakmağı da ona uzatıyorum. Her zamanki gibi parkasının cebine koyuyor sigarasını. Sigara pek bi acıtıyor ağızları. 

Olanca uzaklaştığımıza emin olduğumda bir köyde durup yolu soruyorum. Onun deyimiyle kazaya ulaşıyoruz. Ve ilk gördüğümüz yiyecek noktasında durup midelerimizi dolduruyoruz. Şimdi her şey daha güzel. 


***
paylaş:

porno izle amerika yeşillensin!

İnternet porno camiasının devlerinden PornHub, Big Dick kategorisinden izlenen her 100 video için 1 ağaç dikme sözü verdi. Dikilecek olan ağaç sayısı da şuradan sayılıyor.
Oturduğunuz yerden Amerika için daha çok yeşil alan yaratılmasında bir tuzunuz olmasını istiyorsanız, açıp porno izleyebilirsiniz.
Ayda 1 milyardan fazla ziyaretçi ağırlayan site, Amerika’da kurak arazi bırakmayacak gibi görünüyor. Şimdiden 13 binden fazla ağaç dikilmeyi bekliyor.

Bunlar da PornHub reklamlarından bazıları:






paylaş:

minimalist rock grupları posterleri

Tata & Friends adındaki tasarım acentesi ünlü rock gruplarının isimlerinden minimalist posterler hazırlamış. Sayfayı yavaşça aşağıya doğru çekerek hangi gruptan bahsedildiğini tahmin edebilirsiniz, cevaplar her posterin altında.



















paylaş:

dümdüz film afişleri

Bazen sanat dümdüzdür. Orasını burasını kurcalamaya gerek de yoktur. Hintli grafik tasarımcı Danish Ahmed de yaratmış olduğu eserlerinde bu düz mantığı sonuna kadar kullanmış. Film isimlerinin derinlerine inmeden “neyse o” diyerek minimalist posterler hazırlamış.










paylaş:

koli bandından sanat

Yaratıcılığın sonu yok, Max Zorn da yaratıcılığın sınırlarında gezen bir sanatçı. Yarattığı eserlerinin hammaddesi ışık ve koli bandı. Katman katman yapıştırdığı bantlardan kestiği parçalar ve fonda kullandığı ışık kaynağı ile muhteşem işler ortaya çıkarmış.









paylaş:

Küçük Adam'dan Mektup Var

Karanlık gecenin içerisinden çıkıverdi. Her yer ıssız ve kimsesizdi. Yalnız olmadığını anlamam uzun sürmedi. Kimisi uzun saçlı, her yeri zincir kaplı, kimisi halkalarla bezenmiş suratlara sahip, kimisi ise dik mohavk saçlarıyla karşımda bana dik dik bakıyorlardı. Amaçları belliydi benimle kavga etmek. Belki beni soyabilirlerdi de ama üzerimde onların işine yarayacak herhangi bir şey yoktu. Yolculuğumda karşıma çıkacak belki de en iyi kalpli grup ile karşı karşıyaydım. Bana dokunmalarına, üzerimi aramalarına, çantamı karıştırmalarına izin verdim. Ama sonunda içlerinden kocaman burnu olan –domuzunkine bir hayli benziyordu- üzerimi koklamaya başladı ve birden beni ısırdı. Çok canım acımıştı ve bir o kadar da sinirlenmiştim. Artık onlar istemese bile ben kavga etmeye hazırdım, kaç kişi olduklarından emin değildim ama öfkem hepsini yutmaya yetecek kadar yüksekti. İçlerinden en uzun boylu olanına saldırdım. Çok iyi hatırlıyorum upuzun saçları, bir o kadar uzunlukta sakalı vardı. Kıp kırmızıydı saçının ve sakalının rengi. Benim saldırmam ile beraber ortalığa bir anda kaos hakim oldu. Yaşanan arbededen ben –bacaklarının arasından- sıyrıldım ve kaçtım. Dediğim gibi bu yaşananlar daha hiçbir şeydi. Yaşlı bilgenin içinde yaşadığı mağaraya gidebilmem için her şeyden önce kanatlı ve çirkin suratlı canavarların bulunduğu ormanlık alandan geçmek zorundaydım. Ayrıca yamaca doğru çıkarken Dağ Azmanları adı verilen suratları maskeli, kısa boylu, kırmızı gözlere sahip yamyamlardan da kurtulmam gerekiyordu. Bu yolculuğu yapmalı ve yaşlı bilgeye gerçek bir yetişkin olduğumu kanıtlamalıydım. Hatırlarsan bundan çok uzun zaman önce benim daha çok küçük olduğumu ve iyi bir savaşçı olamayacağımı söylemişti. O günden beri yaşlı bilgenin yanına gitmenin ve ona yanıldığını göstermenin hayali ile yanıp tutuşuyordum. Bunu en iyi sen bilirsin. O gün yaşlı bilgenin yanına çıkamadığımda yine beni teselli eden sen olmuştun. Kanatlı orman canavarlarını korkudan geçememiştim. Fakat daha sonra senin yardımın ile yaşlı bilgeye gerçek bir savaşçı olduğumu kanıtlamıştım. O günü unuttun mu yoksa? Kırmızı gözlü Dağ Azmanlarından; tilkiden kaçan dağ keçisi gibi kaçarak kurtulmuştum. Beni yukarıdan izliyor olman gücüme güç katıyordu. Bir orman macerasına daha atılmanın vakti gelmedi mi? Hazır olduğunda bana seslen, ben her daim hazırım.

Sevgilerimle Küçük Adam.
paylaş: