marquis de sade etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
marquis de sade etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

yatak odasında felsefe ya da ahlaksız eğitmenler | marquis de sade


La Philosophie dans le boudoir.
Marquis de Sade’nin 1795 yılında yayınlandığı, Türkiye’de 2003 yılında çevrilip basılan, basıldıktan sonra halkın ar veya hayâ duygularını incitmesi ve cinsi arzuları istismar eder nitelikte yayın yapması gerekçesiyle 'müsadere ve imha' kararı ile toplama emri çıkartılıp toplatılıp yok edilen, dönemin Fransız politik rejiminden kesitler sunarken “cinsellik” olgusunu delik deşik eden bir kitabı.
Yedi diyalogdan oluşan kitapta genç bir kıza libertenlik eğitiminin verilmesi anlatılır. Özgür ve özgün düşüncenin doruk noktası olarak kabul gören kitapta bu eğitimlerden başka birçok konudan bahsedilir. Metafizik, bireysellik, ahlak, din, tarih, felsefe, şiddet, etik değerler gibi birçok noktaya değinen kitap dünya dillerine çevrilip milyonlar satmış ve birçok kez sinemaya uyarlanmış.
Aslında Sade kendisi için şunu der:
"Evet, ben bir libertenim, itiraf ediyorum, bu konuda akla gelebilecek her şeyi düşündüm; ama düşündüğüm, tasarladığım şeyleri elbette yapmadım ve kesinlikle de yapmayacağım. Ben bir libertenim, adi, suçlu ya da katil değil."
Cinselliğin şarkılarda söylendiği gibi açık bir kapı ve sansür mevzusunun koca bir delik olduğu ülkemizde, eğer düz beyinli insanların olduğu kaçınılmaz bir geçekse, cinsel içerik ihtiva eden kitaplar illa bir dönem yasaklı damgası yiyorlar. Bardağın boş tarafından bakmanın bir alternatifsizlik olarak aksedildiği toplum yapımızda bu düz beyin sahibi insanların yorumuyla evet, Yatak Odasında Felsefe insanın sapmasına, sapkınlığın artmasına sebep olacak bir kitap. Evet, kitap ciddi anlamda duygularımızla kötü anlamda oynuyor, bizi baştan çıkarıyor; onu da geçelim dinsel kavramları şöyle bir oturup düşünmemizi hatta bu kavramlara karşı çıkmamızı sağlıyor. El sürülmeyecek, yakılacak, bir daha da adı söylenmesi yasaklanacak bir kitap.
Bardağın diğer tarafında ise tüm aforizmaları altüst eden, tabuları yıkan, araştırmanın dibine vurmuş, öğreten, düşünmemizi ve seçmemizi sağlayan bir edebiyat ürünü var. Üstelik bu özgün ürün kendinden “liberten” olarak bahseden bir kafanın mahsulü. Kara mizah ve estetik öğelerin yanında özgür düşünceyi sonuna kadar destekleyen, doğayı yücelten hatta şiddetin bile doğallığını savunan bir yazar, bir kitap. Ve yazılanlardan “büyük fikir” olarak bahseden ve bu fikirleri kendi ağzıyla yapmadığını ve yapmayacağını söyleyen bir insan.
Kitabın arkasında şöyle yazar ve düz kafalıların sorularını kendi deyimiyle yanıtlar:
“Büyük fikirler yüzünden ahlakı bozulacak kişiye yazıklar olsun! Felsefi düşünceler içinden yalnızca kötü olanları çekip almayı bilen, ahlakı her şeyle bozulan bu kişilere yazıklar olsun! Bunların ahlakının Seneca ya da Charron okuyarak da bozulmadığını kim ileriye sürebilir? Ben asla onlara hitap etmiyorum!
Ayrıntı Yayınları’nın yeraltı edebiyatı dizisinden çıkan 190 sayfalık kitap sadece kendini tatmin etme arzusuyla kavrulan bireyler için değil, özgür yazmanın ne demek olduğunu öğrenmek isteyenler için önemli bir eser. Sade’nin başyapıtı.
Çünkü Sade, okunmaya değer bir yazar ve Dostoyevski gibi sayısız yazara ilham kaynağı olmuş önemli bir yaratıcı.
Umuyorum kitabı okurken sadece teorik ve pratik seks dersleri eğitimi gibi algılanmaz. Zira kitapta cinsel organ uzunluğundan tutun da grup seksin pozisyonlarına kadar her türlü sapkınlık mevcut.
Etkilenmeniz ve etkilenmemeniz dileğiyle. İyi okumalar.



paylaş:

quills (2000)

IMDb’den neden 7.3 puan aldığını hala çözemediğim bir film Quills. Marquis de Sade’yi bir nevi anlamak için izlenmesi gereken güzel bir film. Doug Wright’ın ödüllü oyunundan uyarlama, başrollerinde Geoffrey Rush, Kate Winslet ve Joaquin Phoenix’in yer aldığı bir Philip Kaufman filmi. Biyografi, tarih ve dram temalı film 124 dakika uzunluğunda 2000 yapımı bir film.
3 Oscar adaylığı, 14 ödülü ve 33 farklı adaylığı bulunan filmin konusu ise Sade’nin son yıllarından kesitler. Akıl hastanesi benzeri bir yerde yazmaya devam eden ve hastanenin çamaşırcısının yardımıyla dış dünyaya aktarılan akıl almaz kitapların sahibinin, düşlerini, ihtiraslarını ve akıl oyunlarını anlatır. Çarpıcı ve cinsel hayatı, dini ve insanlığı sorgulayan bu çirkin(!) kitapların Napolyon’un eline geçmesiyle Sade, hayatın onun için en kötü günlerini geçirteceğini belki de tahmin ediyordur. Garip iyileştirme yöntemleri geliştirmiş olan bir doktorun kontrolü altına giren Sade için hayat sadece birkaç kâğıt parçası, bir tüy kalem ve mürekkepten oluşmaktadır. Onun yiyeceği, içeceği ve yaşam kaynağı düşleridir. Kitaplarının yasak yolla yayınlanmasıyla elinden alınan kalemleri ve kâğıtlarına inat onun kanı vardır.
Sade’nin hayatının yanında hastane içindeki hastaların ve çamaşırcı kızın yaşam hikâyesini de es geçmeyen film tek kelimeyle mükemmel.
Sade’yi sevmeyenler, anlamayanlar, hatta nefret edenler olabilir. Ama sırf Geoffrey Rush’ın muhteşem oyunculuğunu görmek ve önünde saygıyla eğilmek için bile izlenmesi gerektiğini düşündüğüm tartışılmaz muhteşem bir film.



paylaş: