American
Horror Story, daha önce Nip/Tuck ve Glee adlı aykırı ve bir o kadar da iyi
işlerde birlikte çalışmış Brad Falchuk ve Ryan Murphy’nin üçüncü çalışması. Son
yıllardaki korku-gerilim açlığını televizyona uyarlamayı başaran bu dizi ilk
sezonu itibari ile 12 bölümden oluşuyor.
Her
ne kadar konusu, hayaletli ev hikâyesine benzese de aslında Amerika tarihinde
popüler olmuş korku hikâyelerinden beslenen, bunun yanında kültleşmiş Amerikan
yapımı filmlere selam çakan bir senaryoya sahip. Genel itibari ile hayatları
yapılan yanlış yüzünden bitme noktasına gelen bir çift ve kızlarının
kendilerine beyaz bir sayfa açmak için taşındıkları evde başlarına gelen garip
olaylardan bahseden dizi, aynı zamanda geçmişte kalmış ev halkının kendi hikâyelerine
de odaklanıyor. Bunu yaparken de Halloween, Rosemary’s Baby, The Shining, Don’t
Look Now, Poltergeist gibi filmlerden ve Amerika tarihinde önemli bir yere
sahip Columbine Lisesi katliamı, Black Dahlia cinayeti gibi vakalardan
besleniyor. Tabii bu işi bir taklit niteliğinde yapmaktan çok sanki onları
örnek alıp, kendi çizgisinden yürüyerek orijinalliğini ortaya koyuyor.
Tüm
bunların yanında, kullanılan müziklerle kasvetli havanın bozulmasına izin
vermeden gerlimin dozunu iyice arttırıyor. What Lies Beneath, Vertigo, Psycho,
Twisted Nerve, Dracula, Kill Bill gibi filmlerin müziklerini kullanarak diziyi
izlerken “ben bu müziği biliyorum” benzeri düşüncelere dalmamızı sağlıyor. Yine
12 bölümdeki bazı sahnelerde A Nightmare on Elm Street, Omen, Texas Chain Saw
Massacre, The Thing, Pulp Fiction, The Others, Orphan, Beetlejuice, Taxi
Driver, Kill Bill, The Changeling, Dreamcatcher, Poltergeist II gibi filmlerden
bazı sahneleri ya da replikleri bünyesinde barındırıyor. Ayrıca dizide
görünen/okunan kitaplar da ilgi çekici. Örneğin Alber Camus’nun Yabancı’sı,
Nana adlı manga, Amerika’nın kuşları vs.
Karakterler
üzerinden konuyu anlatacak olursak;
Ben Harmon (Dylan McDermott)
Ailenin
babası, psikiyatr, yakışıklı, biraz da çapkın. Eğitmenlik yaptığı dönemde
öğrencisi Hayden McClaine ile evinde yaptığı kaçamak ile hayatı mahvoluyor. Karısı
Vivien tarafından kendi yatağında basılan Ben için hayat neredeyse sona
yaklaşıyor. Durumu kotarabilmek için elinden geleni yapsa da Vivien evden
ayrılma kararı veriyor ve tam gidecekken bulduğu ev ile yeni bir hayata
başlayabileceklerini karısına izah etmeye çalışıyor. Yeni bir ev, yeni bir yuva
ile yeni bir sayfa açmayı planlayan aile taşındıktan sonra kendisi hastalarını
evin çalışma odasında konuk ediyor. Karısı ile aralarındaki buzlar her ne kadar
yeni bir hayata başlamış gibi gözükselerde uzun süre erimiyor. Bunun yanında
evin ateşli hizmetçisi Moira, karısı işe aldığında bile şaşırmıştı, gece
düşlerine tanıklık etmek için hemen yanında bekliyor.
Vivien Harmon (Connie Britton)
Bir
kız çocuğu annesi, Ben’in karısı. Davranışlarıyla azize unvanı yakıştırılan
kadın. Kocasının kaçamağından sonra hayatı tümden değişecek gibi görünse de
asıl korku anı olaydan bir ay sonra yaptığı düşükle meydana geliyor. Her ne
kadar günden güne kocasını affetmek için uğraşsa da bunu başaramıyor. Bunun için
çabaladığından bile şüphe duyuyor. Taşındıkları yeni evde yeni hayata
başlasalar da kocasına olan sevgisinde herhangi bir değişme gözlenmiyor. Tabii bir
süre sonra kocasıyla olan yakınlığı eski boyutuna ulaşmaya başlıyor. Bunların yanında titiz bir kadın, organik
ürünlerle beslenmesini seviyor, mikrodalga fırın kullanmayı bile sonuna kadar
reddetmiş.
Eve
geldikten belirli bir süre sonra hamile kalması da genel konunun oluşmasını
sağlıyor, hele hele ikizlerinin olduğunu öğrenmesi dahası bu ikizlerin
babalarının farklı kişiler olduğunun ortaya çıkması işleri bir hayli çıkmaza
sokuyor.
Violet Harmon (Taissa Farmiga)
Sorunlu
ailenin zeki, çalışkan, okuyan, dinleyen kızı. Ailesinin aldığı kararları
sonuna kadar eleştirmesini biliyor, onları sevse de lafını esirgemekten
çekinmiyor. Taşındığı yeni yerde yeni okulunda sorunlar yaşasa da çok da
uyumsuz bir çocuk değil. Ona en yakın kişi Tate, dizinin bir süre sonra önemli
karakterlerinden biri oluveriyor. Hayat hikayesi ve evde geçen sürede başına
gelenler ise gerçekten çarpıcı. Sonlara doğru yaşananlar ise ağzı açık
bırakacak nitelikte. Bunun yanında sürekli kavga eden yabancı ailelerin
ebeveynini takmayan küçük kızı diyebiliriz kendisi için. Tabii duygusal yönü
biraz daha fazla olanlardan. Bu kız Camus okuyor, Morrissey dinliyor.
Constance Langdon (Jessica Lange)
Dizinin
en önemli karakteri diyebiliriz onun için. Hem oyunculuk açısından hem de
karakterinin önemi yönünden. Harmon ailesinin komşusu, toplamda dört çocuk sahibi,
yılların eskitemediği bir kadın. Beyazperdede boy gösteririm sevdasıyla
yuvasından ayrılan bir kuş. Ardından hayatın hiç de o kadar kolay
geçemeyeceğini anlamış kendisi. Zekilikte üstüne tanımıyoruz. Olaylara bakış
açısı ve davranışları hem rahatsız edici hem de olması gerektiği gibi. Harmon
ailesinin satın aldığı evin eski sahibi. O evde yaşarken kocasının evin
hizmetçisi Moira ile olan münasebetinden dolayı hem kocasını hem de Moira’yı
öldürüyor. Moira’yı evin bahçesine gömerken kocasının cesedini dahi o kadının
yanına gömmek istemiyor ve kıyma makinesinde çektiği kocasını köpeklere
yediriyor. Evden taşındıktan sonra evin yeni sahibi Larry ile ilişki yaşıyor,
uzun yıllar sonra ise Travis ile yatağa giriyor. Özünde iyi bir anne olmasına
rağmen çocuklarının özürlerini görmezden gelmiyor, onlara bunu söylerken bazen
çocuklarının incinebileceğini düşünmüyor, ardından her ne kadar pişmanlık duysa
da artık biraz geç kalmış oluyor.
Larry Harvey (Denis O’Hare)
Constance’a
olan aşkından dolayı iki çocuğu ve karısından vazgeçen bir adam. Üstelik ailesini
evden çıkmaları için zorluyor. Garip bir şekilde Harmon ailesi eve taşındıktan
bir süre sonra Ben’i takip ederken diziye dahil oluyor. İlkten asıl amacı
anlaşılamasa da dizi boyunca yüzünün yanma hikayesi şekil değiştirerek son
halini alıyor. Dizideki gizemli karakterlerden yalnızca biri. Hayat hikayesi de
en az dizideki diğer karakterlerinki kadar ilgi çekici. İlk başlarda kendisini
karısı ve iki çocuğunu yakan adam olarak tanıtsa da bir süre sonra bu evden
çıkmalarını istediğinde karısının kendisini ve iki çocuğunu ateşe verdikten
sonra onları kurtarırken olduğu yönüne kayıyor, bununla da kalmayıp çok
sonraları aslında ortada bir kurtarma olayı değil de kasti olarak planlanmış
bir saldırı olduğu anlaşılıyor. Her bir hikayede farklı boyutlara taşınan olay
süregeldikçe daha da içinden çıkılmaz bir hal alıyor, tabii bu merakın giderek
artmasıyla meydana geliyor. Bunun yanında evin neredeyse tüm pis işlerini
kendisi üstleniyor. Constance’a hala aşık, ailesine ise borçlu.
Moira O’Hara (Frances
Conroy-Alexandra Breckenridge)
Dizinin
çift karakterlisi. Constance bahsi geçen evin sahibi olduğu dönemde hizmetçi
olarak işe başlamış ve paraya ihtiyacı olan çekici, güzel ve seksi bir kadın. Hizmetçi
kıyafetlerinin içinde her erkeği baştan çıkarabilecek potansiyele sahip. Bunun yanında
kendisinin hata olarak gördüğü ilk ilişkiden sonra Constance’ın kocasının bu
ilişkinin devamını getirmesini istemesi üzerine uğradığı saldırıda Constance
tarafından gözünden vurularak öldürülüp evin bahçesine gömülüyor. Pek argo
olacak belki ama bok yoluna giden bir karakter diyebiliriz kendisi için. Tabii bunların
yanında kendi halinin ve davranışlarının da hiç de hanım hanımcık olmadığını
kabul ediyor. Evin garip özelliğinden dolayı mülkte ölen kişilerin ruhları
sonsuza dek evde kalıyor ve cadılar bayramı haricinde evden çıkamıyor. Kendisi de
bu karakterlerden yalnızca biri. Çift karakter mevzusu da, hem öldürüldüğü
dönemdeki gibi seksi ve genç halinin olması hem de yaşasaydı sahip olacağı yaş
ile orantılı halinin olması. Kendisi yaşayan erkeklere genç ve seksi görünürken
diğer kişilere yaşlı haliyle görünüyor. Bu da işleri karıştıran bir diğer
ayrıntı. Bunun yanında hayatta olan tek yakını olan annesi, o da cadılar
bayramında Moira tarafından öldürülüyor.
Tate Langdon (Evan Peters)
Cnastance’ın
fiziki olarak mükemmele yakın olarak tanımladığı tek evladı. Tabii annesi için
beslediği sevgiden söz etmek biraz imkansız. Evin psikopat çocuğu diyebiliriz
kendisi için. Harmon ailesi eve taşındığında Ben’in terapilerine katılıyor,
Violet ile sevgili oluyor. Kendisi depresif, umursamaz. Bunun yanında dizinin
ilerleyen bölümlerinde geçmişi ile ilgili önemli ayrıntılar da ortaya çıkıyor. Öldürmeyi
sevdiğini anlıyoruz, şeytanın kovulmuş bir melek olduğunu, insanın gözüne güzel
görünebileceğini fark ediyoruz, içindeki düşmanlığı ve nefreti gözümüze olağan
bir aşkmış gibi sokmasına da izin veriyoruz. Kill Bill’den müzikle başladığı
katliama Taxi Driver’a selam çakarak sonlanan hayatına tanıklık ediyoruz. Aynı zamanda
dizinin en önemli karakterlerinden biri. Liseli gençler için ise Tate ve Violet’in
aşkı adeta Romeo ve Juliet.
Hayden McClaine (Kate Mara)
Harmon
ailesini mahveden hatun kişisi. Her ne kadar olaydan sonra Ben’in peşini
bıraksa da hamile olduğunu öğrenmesiyle işler bir hayli karışıyor. Hele hele
eve gelip Larry tarafından evin bahçesinde öldürülüp yine evin bahçesine
gömülmesiyle kurtuluşu olmayan yeni karakterimiz doğmuş oluyor. Öncesinde bebeği
aldırma kararını olumlu karşılayıp bu kararından vazgeçmesiyle yanında Ben’
göremeyince sinirine hakim olamayıp eve gelmesi hayatını tümden değiştiriyor. Öldükten
sonra Vivien’in hamile olduğunu öğrenmesi ise işleri çığırından çıkarıyor.
Vivien’e beslediği nefret, Ben’e olan aşkı birbirine karışıyor ve meydana
gelecek olaylar aklın ucundan bile geçmiyor. Bunun yanında can da almaya
başlıyor. Constance’ın sevgilisi Travis ile ilk önce yatıyor sonra onu bıçaklıyor.
Evin kötülerin olup çıkıyor.
Nora Montgomery (Lily Rabe)
Evin
ilk sahibesi, asilzade. Kocasının başarısızlığı ve geçmişindeki aile eğitimi
ile biraz sorunlu hale gelmiş. Paranın gitgide azalması ve kocasının itibarının
yitip gitmesiyle, evlerinin bodrumunda yasak bir şekilde kürtaj işine
başlıyorlar. Tabii bu işe girişen bir kızın sevgilisi tarafından olayın
öğrenilmesiyle dişe diş göze göz olayı meydana geliyor ve çocuğu kaçırılıp
parçalanmış ve kavanozlanmış bir halde ellerine ulaşınca kadın fıttırıyor. Kocasının
bağımlı bir psikopat olması ve hayatındaki önemli değişiklikler yüzünden
delirmesi ve frankenstein’cılık oynamasıyla oğullarını bir nevi canavara
dönüştürmesinden sonra kocasın beynini dağıtıyor, aynı silahı ağzına dayayıp
edebi hayatına başlıyor. Tabii ölü olduğunun farkında bile değil kendisi, her
geçen gün daha çok ağlayıp sızlıyor. Bebeği için sürekli gözyaşı döküyor. Tate’in
yardımıyla eve taşınanların bebeği olursa ona getirileceği ise dizinin bir nevi
çıkış noktası.
Charles Montgomery (Matt Ross)
Başarısı
her geçen gün tükenmeye yüz tutmuş bir bilim insanı. Karısının dırdırı
yetmezmiş gibi kariyerindeki bu dalgalanmalar bağımlılığını gitgide körükleyip
son halini alıyor. Yarasaların kanatlarını kesip domuzlara dikmesi gibi garip
uğraşlara yönelmesinin yanında, eve gelen genç kızların rahimlerinden çıkardığı
küçük bebekleri kavanozlara koyması yine akıl almaz davranışlarından birkaçı. Bunun
yanında bebeğinin kaçırılıp ölü olarak getirilmesiyle de deliliğin ne demek
olduğunu bize ispatlıyor.
Chad-Patrick (Zachary
Quinto-Teddy Sears)
Zamanında
evin sahibi olmuş eşcinsel çift. Bebek sahibi bile olmak isteseler de aslında
aralarındaki bağ çok da kuvvetli değil. Evde yaşarken evin ilk sahibi için Tate’in
getireceği bebek bu çifte ait olacakken kavga edip çocuk kararından vazgeçince
eve başkaları taşınsın diye Tate tarafından öldürülüp, eşcinsel kavgası süsü
veriliyor kendilerine. Tabii kendileri diziye cadılar bayramı öncesi ev stili
konusunda yardım edecek kişiler olarak katılıyorlar. Bunun öncesinde ise sadece
isimleri geçiyor. Aralarındaki aşk aslında çoktan ölmüş. En azından Patrick
için. Eğer o gün Tate tarafından öldürülmeseler, Chad’ten ayrılıp başka bir
ilişkiye başlayacağı ve sayesinde sonsuza kadar onunla birlikte yaşamaya mahkûm
edildiği bile söyleniyor. Evde doğacak olan ikiz bebekler haberi ise aşklarının
biraz alevlenmesine gerçeklerin meydana çıkması ise bu aşkın sonsuza kadar
sönmesine yol açıyor. Harmon ailesi için bir nevi tehdit olarak görülebilir,
tabii bir yere kadar.
Troy-Bryan (Bodhi-Kai Schulz)
Daha
dizinin en başında “orada öleceksiniz” uyarısına aldırmadan boş eve girip
camları kıran, televizyonu patlatan ve sonunda öldürülen ikiz çocuklar. Kendileri
için sorunlu veletler demekten çekinmiyorum. Ara ara korku öğeleri için Elm
Sokağı’ndan fırlamışçasına görüntülerini görmek mümkün.
Adelaide (Jamie Brewer)
Constance’ın
Down sendromlu kızı, eve karşı büyük bir ilgi duyuyor ve her ne kadar her yer
kilitli olsa bile eve girmeyi başarıyor. Hareketleri ve olur olmaz zamanlarda
ekranda türemesiyle gerilimi dozunu arttırıyor. Bunun yanında her cadılar
bayramında Snoopy olmaktan sıkılmış, güzel kız olmak için uğraşan biri kendisi.
Annesinin Travis ile olan görüşmelerinde sorun çıkardığında cezalandırıldığı
yer ise küçücük bir oda, ceza oyuncağı ise kendisi. Küçük odanın içinde her
yere asılmış aynalarda kendisini görerek annesi tarafından cezalandırılan
çocuğu bir düşünedurun. Yemeklerin içine tükürmekten hoşlanıyor kendisi. Güzel bir
kız olduğu cadılar bayramı gecesi vur-kaç vakası sonucu yolun ortasında ölüyor.
Evde ölmediği için ise minnettar.
Travis (Michael Graziadei)
Yakışıklı
bir oğlan, manken olmak istiyor, tabii nafile, Constance’ın da seks oyuncağı
bir nevi. Aslında ona aşık fakat, üzerinde kurduğu baskı zaman zaman
bunalmasına neden oluyor. Hayalini kurduğu gazetelerin baş sayfalarına çıkma
olayı, Hayden ile seviştikten sonra öldürülmesiyle gerçekleşiyor.
Beau (Sam Kinsey)
Constance’ın
özürlü oğlu. Kendisi evin tavan arasında zincirlenmiş bir şekilde yaşama mahkum
edilmiş, bir süre sonrasında her ne kadar doğal yollarla öldüğü söylense de
Constance’ın isteği ile Larry tarafından yastıkla boğularak öldürülmüştür.
Thaddeus (Ben Woolf)
Dizinin
en korkunç karakteri ve sadece iki defa yüzünü görebiliyoruz, bu da bize
yetiyor. Kendisi Dr. Montgomery tarafından meydana getirilmiş bir canavar. Aslında
ev ahalisine kazandırılma sebebi, parçalanmış bebeğinin hayata döndürülmesi fakat
işler o kadar kolay ve iyi gitmiyor.
Bu
karakterlerin yanında evde yaşayıp öldürülmüş hemşireler, bu hemşirelerin
anısını yeniden canlandırmak için Harmon ailesi evdeyken evi basan ve anne ile
çocuğu öldürmeye çalışırken öldürülen birkaç karakter, yine zamanında evde
oturmuş dişçinin kurbanı gibi karakterler de mevcut.
2012
Emmy ödüllerinde 17 dalda aday gösterilen bu harika dizi için aslında
söylenecek çok şey var ama konu hakkında çok da detaylara girmemek gerek, bunun
haricinde meydana gelen olaylar ile başlı başına muhteşem bir yapım ortaya
çıkmış oluyor.
İkinci
sezonunda tamamıyla farklı bir konu ile ekranlara gelecek olan dizi umuyoruz
ilk sezonu kadar merak uyandırıcı olur.